KESK ESKİŞEHİR ŞUBELER PLATFORMU: “HAK ETTİĞİMİZ REFAHTA BİRLEŞMEK İSTİYORUZ”

KESK Eskişehir Şubeler Platformu tarafından “İnsanca yaşayacak ücret istiyoruz” talebiyle yürüyüş düzenlendi. Yürüyüş sonunda basın açıklaması yapan KESK Eskişehir Dönem Sözcüsü Uğur Kurtçu, “Bizler yoksullukta, sefalette eşitlenmek değil, hak ettiğimiz refahta birleşmek istiyoruz” dedi.

MELTEM KARAKAŞ

KESK Eskişehir Şubeler Platformu tarafından “İnsanca yaşayacak ücret istiyoruz” talebiyle yürüyüş düzenlendi. Yürüyüş sonunda basın açıklaması yapan KESK Eskişehir Dönem Sözcüsü Uğur Kurtçu, “Bizler yoksullukta, sefalette eşitlenmek değil, hak ettiğimiz refahta birleşmek istiyoruz” dedi.

KESK Eskişehir Şubeler Platformu tarafından “İnsanca yaşayacak ücret istiyoruz” talebiyle yürüyüş düzenlendi. Adalar Porsuk mevkisinden başlayan yürüyüş Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü Ek Hizmet Binası önünde son buldu. Burada basın açıklamasını okuyan KESK Eskişehir Dönem Sözcüsü Uğur Kurtçu, şunları söyledi:

“ENFLASYONUN EN AZ YARISINI BİR KARA DELİK GİBİ YUTUYOR”

“Zam yağmuru ile başlayan ve bu yağmurun her ay şiddetlenerek kasırgaya dönüştüğü zorlu bir yılı geride bıraktık. Ülkeyi yönetenler 'İşçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmedik' nutuklarını atsa da reel ücretlerimizin, maaşlarımızın hızla buharlaştığı bir süreci yaşamaya devam ediyoruz. Çünkü bu ülkede yıllardır maaşlarımız, ücretlerimiz TÜİK vasıtası ile açıklanan enflasyona göre artırılıyor. TÜİK ise açıkladığı rakamlarla bizim çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız enflasyonun en az yarısını bir kara delik gibi yutuyor. İşçisinden, asgari ücretlisine kamu emekçisinden asgari ücretlisine hepimizin ücret artışlarında TÜİK’in bu sanal verileri temel alınıyor. Yani TÜİK emeği ile geçinen tüm kesimlerin maaş ücret artışında patron konumuna gelmiş bulunuyor. Dolayısıyla yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile TÜİK’in sanal enflasyonu arasındaki makas büyürken satın alma gücümüz her geçen gün düşüyor, yoksulluğumuz artıyor.

“HEPİMİZLE DALGA GEÇİYORLAR”

Her yıl aynı oyun sahneleniyor. Sadece son üç yıl üzerinden baktığımızda bile maaşlarımızın-ücretlerimizin nasıl iç edildiğini görüyoruz. Yıl 2021, bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verilerine göre 2021 yılı enflasyonu yüzde 83 olarak açıklanmıştı. TÜİK’in açıkladığı oran ise yüzde 36 ile bunun yarısının bile altında kalmıştı. Yıl 2022, zam fırtınasının hiç dinmediği koşullarda TÜİK yıllık enflasyonu ekim ayı itibari ile yüzde 85’i geçmişti. Zam yağmuru devam etmesine rağmen TÜİK aralık ayında yıllık enflasyonu yüzde 64 olarak açıkladı. Ancak ENAG verilerine göre 2022 enflasyonu TÜİK verisinin tam 73 puan üzerinde, yüzde 137 olmuştu. Yıl 2023, hükümet bir önceki Orta Vadeli Programda (OVP) yüzde 8 olan enflasyon hedefini önce yüzde 24,9’a çıkardı. Yılın daha ilk birkaç ayında bu hedefin tutmayacağı anlaşılınca hedef iki kattan fazla arttırılarak temmuzda yüzde 58’e çıkarıldı. Bunun da tutmayacağı görülünce enflasyon hedefi bu kez 6 Eylül 2023 tarihinde açıklanan Orta Vadeli Programı (OVP) yüzde 65’e çıkarıldı. ENAG ise 2023 yılında enflasyonun TÜİK rakamını ikiye katlayarak yüzde 127 arttığını açıkladı. Tüm bunlara rağmen iktidar sözcüleri 3 Ocak’ta açıklanan verilerden sonra hiç sıkılmadan 'Yıllık enflasyon yüzde 64,77 oldu. Hedeflediğimiz yüzde 65’in altında kaldı' diyorlar. Kısacası yılın başındaki enflasyon hedefini kademe kademe 2,5 kat artıranlar, yılın sonunda bu hedefin 0,23 puan altında kaldık diyerek hepimizle dalga geçiyorlar.

“TÜM DÜNYADA GIDA ENFLASYONU DÜŞERKEN TÜRKİYE’DE ARTMAYA DEVAM ETMEKTEDİR”

Oysa ülkemiz TÜİK’in bu sanal rakamlarına göre bile enflasyonu en yüksek ülkeler sıralamasında liderliği kimseye bırakmıyor. OECD enflasyon ortalaması yüzde 5,5 iken Türkiye’de enflasyon TÜİK’in çarpık rakamlarına göre bile bunun yaklaşık 12 katına ulaşmıştır. 36 ülkenin üyesi olduğu OECD içinde Türkiye’den sonra enflasyonu en yüksek olan ülke yüzde 10 ile Kolombiya’dır. Yani Türkiye OECD içinde enflasyon sıralamasında en yakın rakibini 6’ ya katlamaktadır. Yine tüm dünyada gıda enflasyonu son 6 aydır düşerken Türkiye’de artmaya devam etmektedir.  Türkiye’de dar gelirli kesimler için en önemli kalem olan gıda enflasyonu (yüzde 72) OECD ortalamasının (yüzde 6,7) 11 katına ulaşmıştır.

“EMEKÇİLERİN CEBİNDEN ÇALMAYA DEVAM EDİYORLAR”

Bu koşularda Ocak 2024 itibari ile altı aylık enflasyon farkı (yüzde 29,78) artı toplu sözleşme artışı (yüzde 15) ile maaşlarımızın toplamda yüzde 49,25 artacak olması büyük bir müjde gibi sunuluyor. Oysa bu müjde koskoca bir yalandan ibarettir.  Çünkü ücretlerde enflasyon oranında artış demek dünyanın her yerinde sıfır zam demektir. Yaşanan gerçek hayat pahalılığının suni TÜİK rakamları ile yarı yarıya düşük gösterildiği Türkiye’de ise bunun anlamı emekçilerin cebinden çalmaya devam etmek demektir. Nitekim bugün aldığımız maaşlar, elimizdeki bordrolar yıllardır sürdürülen bu soygun düzenini ispatlamaktadır. Buna göre: Eşi çalışmayan, 2 çocuklu, en düşük kamu emekçisi maaşı eş ve çocuk yardımı dahil 32 bin 835 TL’de, ortalama kamu emekçisi maaşı ise yine eş ve çocuk yardımı dahil 35 bin TL’de kalmıştır.  Mevcutta 7 bin 500 TL olan en düşük emekli aylığının ne kadar artacağı ise hala belirsizdir. En önemlisi önümüzdeki günlerde de TÜİK sahte enflasyon rakamları açıklamaya devam ettikçe, adaletsiz gelir vergisi dilimleri sürdükçe, TL döviz karşında değer yitirdikçe bugün yapılan artışların bir iki ay içinde hiçbir karşılığı kalamayacaktır. Hepimizin maaşları, ücretleri sefalet düzeyine daha fazla yaklaşacaktır. Bizler yoksullukta, sefalette eşitlenmek değil, hak ettiğimiz refahta birleşmek istiyoruz.

“REFAH PAYI ALDATMACALARINA KANMAYALIM”

Öncelikle tüm kamu emekçilerine bugün için brüt 12 bin 147 TL olarak verilen ilave seyyanen ödeneğin taban aylık katsayısına dâhil edilmesini istiyoruz. Ardından en düşük kamu emekçisi maaşının eş, çocuk, kira ve ulaşım gibi yardım kalemleri ile bugün 50 bin TL’yi aşan üstünde olan yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını istiyoruz. Bu rakamın her üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmesini, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamlarının refah payı olarak eklenmesini istiyoruz. En düşük emekli aylığının 16 yıl önceki seviyeye yani asgari ücretin yüzde 110’una çıkarılarak net 18 bin 700 TL’ye çıkarılmasını istiyoruz. Gelir vergisi birinci dilim oranının yüzde 15'ten yüzde 10’a düşürülmesini, yoksulluk sınırına kadar olan ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesini istiyoruz. Tüm kamu emekçilerine ücretsiz öğlen yemeği istiyoruz. İşyerinde yemek çıkmayan kamu emekçilerine aylık 4 bin TL yemek yardımı verilmesini istiyoruz. Buradan tüm kamu emekçilerine sesleniyoruz.  Gelin yıllardır tekrarlanan bizi her geçen gün daha sefalete iten bu oyuna artık dur diyelim. Ne TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına ne iktidarın refah payı aldatmacalarına kanmayalım. Yıllardır hepimize kaybettiren bu yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek için omuz omuza verelim.”