Yerel

Polen Ekoloji: Samandağ'da Kolektif Bir Yeniden İnşa Süreci Mümkün

Polen Ekoloji, 14 Şubat'ta Samandağ'da düzenlenen rezerv alan uygulamaları ve yeniden inşa konularının konuşulduğu çalıştaya dair gözlemlerini aktardı.

Polen Ekoloji: Samandağ'da Kolektif Bir Yeniden İnşa Süreci Mümkün

Polen Ekoloji, 14 Şubat'ta Samandağ'da düzenlenen rezerv alan uygulamaları ve yeniden inşa konularının konuşulduğu çalıştaya dair gözlemlerini aktardı. 
Polen Ekoloji Enstitüsü, rezerv alan uygulamasına dair yürütülen süreçte halkın karar süreçlerine katılımının önemi vurgulanırken, kolektif bir yeniden inşa sürecinin mümkün olduğu ve bu yönde adımlar atılması gerektiği belirtildi.
Polen Ekoloji Enstitüsü'nün sitesinden yayımlanan değerlendirmede; çalıştayda, rezerv alan uygulamasına karşı farklı kesimlerin görüşleri tartışıldığı, halkın ihtiyaçlarını gözeten ve sermaye odaklı olmayan bir yeniden inşa vizyonu oluşturulmaya çalışıldığı aktarıldı. Toplantıda ayrıca, mülkiyeti olmayan depremzedelerin durumu, şeffaflık eksikliği ve yerel halkın karar süreçlerine katılımının önemi vurgulanırken; kolektif bir yeniden inşa sürecinin mümkün olduğu ve bu yönde adımlar atılması gerektiği belirtildi.
Polen Ekoloji Enstitüsü'nün çalıştaya dair değerlendirmesinin tamamı ise şu şekilde:
Çalıştay daveti için kurulan iletişimde mevcut duruma dair aktarımlarında 2 yılın ardından sonucun büyüyen belirsizlik olduğunu gösteriyor: “Deprem sonrasında rezerv alan ilanları, acele kamulaştırmalara karşı eylem ve davalar oldu, bunların önemli kısmının yürütmesi durduruldu; ancak, 2 yıl içerisinde yeniden inşaya ilişkin halktan yana bir politikayla adımlar atılmadı. Belediye ve bakanlıklarla kurulan iletişimde tavır 'siz rezerve karşı çıktınız, biz o yüzden çalışamıyoruz' şeklinde. Şehir Plancıları ve Mimarlar Odası şubeleri rezerv alan uygulamalarına olumlu bakıyor. Yereldeki sosyalist örgütlerin rezerv alan ve kamulaştırmalara karşı duracak şekilde örgütlenme çalışmaları yapıyor, fakat yeniden inşa sürecinin nasıl olması gerektiğine dair net bir perspektif oluşturulamadı. Bu süreçte halkta da giderek kafa karışıklığı oluştu”
TOPLANTIDA KONUŞULANLAR VE MEVCUT DURUM
Yuvarlak masa toplantısı biçimindeki çalıştayda tam da bu açıdan oluşan perspektifi anlaşılır yöntemlerle halka aktarmak ve böylece mücadeleye yön vermek ve mücadeleyi yaygınlaştırmayı amaçlandı. Çalıştaya akademisyen T. Gül Köksal, Kaldıraç, TÖP, TİP, Yeniden İnşa platformu, Samandağ Belediye Başkanı Yardımcısı, Belediye Şehir Plancısı ve Belediye Meclis Üyesi, SES, Antakya Şehir Plancıları Odası, TMMOB temsilcileri katıldı. Yerelde davaları izleyen avukatlar ve sahada aktif olarak mücadele edenler de toplantıda yer aldı.
Çalıştaydaki oturumların odağı, rezerv alan başta olmak üzere devletin dayattığı imar planlarına karşı halkın nasıl örgütlenebileceği ve yeniden inşada farklı disiplinlerin dahil olduğu alternatifimizin ne olabileceğiydi. Elbette bu çapta bir soruna dair tek bir toplantı süresi içinde varılması mümkün değildi ancak bir çıkış yolunun ilk izlerinin ortaya konulması önem teşkil ediyordu.
Öncelikle halkın “rezerv alan” uygulamasına genel karşıtlığını örgütleme açısından özellikle TMMOB ve TİP açısından hala bir tereddüt söz konusu. Samandağ Belediyesi ise “rezerv alan” uygulamasına tamamen karşı değil. Kimi kesimler bu uygulamaya olur veren dilekçeler vermiş ancak “hayır” yönündeki dilekçeler verilmemiş, bu yüzden halkın uygulamaya genel karşıtlığı, beklentileri ve sorunları görünür değil.
Halkın genel karşıtlığını sadece orada örgütlenme çalışmaları yürütenlerden değil, basında çıkan yaygın haberlerden de görebiliyoruz.[1] Samandağ'ın Mağaracık Mahallesi'nde de yine halkın tarım arazilerine el konulmasına karşı nöbet başlattığı haberi yansımıştı.[2]
Yine, TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Ali Kanatlı katıldığı programda Antakya Çevre Koruma Platformu'yla geliştirdikleri “Asi Çevre Vizyon Planı”ndan bahsediyor ve durumu şöyle açıklıyordu:[3]“Bizim beklediğimiz şey şuydu; çadırları kurarsınız, konteynerlere geçersiniz, üçüncü aydan sonra nitelikli, geçici konutlar dediğimiz prefabriklere geçersiniz. Beş yıl kalınır, yedi yıl kalınır, iyi bir planlama yapılır. Kafa sakinken tüm kurumların bir arada olduğu; yerel meslek odalarının, yerel inisiyatif gruplarının, derneklerin katılımıyla şehir yeniden kurulurdu. Bu kadar aceleye gerek yok. İnsanları bu kadar tozun içinde, belirsizliğin içinde, 'Bir an önce bu binaları bitirelim de onları dört duvar arasına yerleştirelim' duygusuna gerek yok, hıza gerek yok.”
Toplantıda tartıştıklarımıza dönersek, öncesinde Gül Köksal ve yerel mimarların da katılımıyla Samandağ'ın 1989 yılına ait 1/25.000'lik Hatay-Samandağ Turizm Bölgesi II. Alt Bölge Planı incelenmiş, planın üzerine 1989'dan bu yana Samandağ'daki dönüşümü işlenmiştir.[4]Toplantıda yasaları, iktidarı düşünmeden çok disiplinli bir grupla ve halkla alternatif yeniden inşayı oluşturma fikri öne çıktı. Toplantı sonrasında atölye sonuç bildirgesinin hazırlanması yanında halkla yeniden inşa için sonraki adımlar planlanacak.
Toplantıda TOKİ'nin planlarında sadece evlerin olduğu, ne ortak alan, hastane, okul ne de bahçe planlarının olmadığı, tüm ev sahiplendirmelerin tapu mülkiyeti olanlara yapıldığı ve evi olmayan ailelere hiçbir çözümün sunulmadığı belirtildi. TMMOB katılımcılarının paylaştığına göre konteynerde yaşayanların yüzde 75'i tapusu olmayan kiracılar. Yapılması planlanan konut sayısı yıkılanlardan çok daha fazla olmasına rağmen mülkiyeti olmayanlara bu süreçte hiçbir konut sözü yok.
 Diğer önemli bir nokta ise inşası planlanan daire sayısının ihtiyaçtan çok daha fazla olması. Bu bilgiler de devletin halkın menfaatini değil de sermayenin çıkarlarını gözettiğini gösteriyor aslında. 
Mülkiyeti olmayan nüfusa ne olacak, eve çıksalar bile kira verebilecekler mi? O nedenle yeni çözümün herkese 1 ev gibi daha kapsayıcı olması gereklil
iği de öne çıkıyor. Toplantıya yerelden katılanlardan bir kişi uğradıkları kimlik asimilasyonunu belirtti ve mülksüzleştirmenin bu amacının da altını çizdi.
Diğer paylaşılan bir sorun da rezerv alan ve acil kamulaştırma ilanlarının halka duyurulmaması. Halk kent ve barınma haklarını ilgilendiren kararları ya sosyal medyadan ya da tesadüfen öğreniyorlar. Yerel bileşenlerin katılmadığı ve halkın kent hakkının ve müştereklerinin geleceğinin halk olmadan, halka haber bile verilmeden karar verildiği bir durum söz konusu. Sur ve Sulukule'de yapılanlar Samandağ'da tekerrür ediyor.
Mağaracık, Kurtderesi, Hıdırbey ve Vakıflı mahallelerinde zeytinlik ve narenciye tapulu arazilerine el konulduğu için direniş devam ediyor. Toplantı günü ve sonrasında jandarma saldırısına karşı destek çağrısı yapıldı. Ayrıca Samandağ belediye başkan yardımcısı toplantı sonunda Mileyha sulak alanında da yapılaşma planları olabileceğini söyledi.
Samandağ'daki örgütlenme ve alternatif yeniden inşa sürecinde, yerel güçlerin teknik bilgi ve deneyime sahip uzmanlara ihtiyaç duyduğunu öğrendik. Örneğin, şu anda aktif olmayan Hatay Ekoloji Platformu'nun eksikliği, ekolojik yıkımları takip edebilmek için ÇED raporlarının sürekli izlenmesine ve direnişlerin (örneğin, beton santraline karşı direnişin) ekolojik bir bakış açısıyla sürdürülmesine duyulan ihtiyacı ortaya koyuyor.
Rezerv alana evet diyen katılımcıların başlıca argümanları şöyle: ortak bir plan için tapu sahiplerinin uzlaşıcı olmaması, tapusundan pay vermek istememesi ve belediyenin ve halkın bunu gerçekleştirebilecek kaynaklara sahip olmaması. Bu hususta net bir istatistik olmadığı gibi halkın kafa karışıklığını besleyen, örgütlenme motivasyonunu kırıcı bir söylem de üretiyor. Ancak aynı toplantıda yöre halkının kapısını tek tek çalıp örgütlü bir süreç yürütülmesini de konuştuk.
Rezerv alan uygulamasını destekleyenler ve çekinik kalanlar açısından toplantı karşı fikirleri tekrar duymalarını sağladı ve ortaklaşmak için bir adım atıldı. Toplantı sabahında ise rezerv alanı savunan Siyasi Parti ve Sivil Toplum Kuruluş Temsilcileri, kanaat önderlerin yer aldığı heyet, Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçay'ın da yer aldığı Hatay Valisi ile ayrı bir toplantı gerçekleştirdi ki bu görüşme ortak bir sürecin yürütülmesinde karşılıklı güvensizliği gösteriyor.[5] Bu kesimin argümanı aciliyet hissini besleyerek halkın uzlaşmaya yanaşmadığı koşullarda devletin inşayı yapıp bitirmesi şeklinde.[6]
ÖNÜMÜZDEKİ SÜRECE DAİR ÖNERİLER
Toplantıdan gözlemlediğimiz üzere, örgütlenme çalışmalarıyla kolektif bir şekilde gerçekleşebilecek yeniden inşa süreci mümkün ve bu süreç bir an önce hızlanmalı.
Ortada yıllara yayılacak ağır bir durum var ve halkın çıkarları doğrultusunda politik (ve teknik) çözüm üretecek bir yapı yok. Bu durumda ağır koşullarda yaşayan halkın mücadele etmeye devam çağrısına yanıt vermesi için somut biçimler ortaya konulması gerekiyor. Sorunun başa çıkılamayacak kadar büyük görülmesi önerileri de en olur haline doğru daralıyor, ilkeler geride kalabiliyor. 
Ancak her halükarda olacak yeniden inşada herkese sosyal alanlarla birlikte barınma hakkı ve inşa süreci dahil temiz bir çevrede yaşama hakkı 2 vazgeçilmez temel ilke olmalı.
Bu raporla birlikte özellikle rezerv alan konusunda hangi kesimin ne söylediği, ne önerdiği konusunda açık bir tartışma yürütülmesi için de bir adım atmış oluyoruz. Tartışmanın tüm kamuoyuna açılması, bu sürece katılım çağrısı yapılması gerekmektedir.
Bölgede daha uzun süreli kalarak çalışma yapmanın koşullarının oluşturulması ihtiyacı kendini gösteriyor. Ayrıca kollektif bir yeniden inşa için çevre mühendisliği gibi alanlardan destek alınması örgütlenme çalışmalarının somutlaşması için gerekli. 
Halkın kent planlamasının her aşamasında yer aldığı örneklerin bölgeye taşınması da yine bir başka güven verici çalışma olacaktır.
Mevcut durumu geniş kapsamlı bir ekolojik sorun olarak ele alırsak depremden bu yana yaşanan bu çözümsüzlük ve kafa karışıklığı, toplumun sınıfsal katmanlaşmasına denk düşen çözümlerin ve örgütlenmenin sağlanamamasının sancıları. TMMOB ve Belediye gibi kurumlar sorunları tekil ele alarak mevcut düzeni restore eden çözümler üretmeye çalışırlar yapıları gereği. Yıkılan binaların kaldırılmasından geçici barınmaya, toplu konutlardan doğa tahribatına ve gıda güvenliğine kadar her yönüyle politik bu mesele sınıfsal ve bütüncül bakışla ele alınmalı. Bu nedenle emekçilerin sahiplenmesi anlamında liberal hakları talep eden “kentli” hakları değil, “kent hakkı” öne çıkarılmalı. Rezerv alan uygulaması depremin yarattığı şokla normalleştirilmiş bir OHAL uygulamasıdır ve inşaatçı sermayenin iştahını kabartırken düzenin hegemonya ve toplum mühendisliğini pekiştirmektedir. Buna yurttaşa dayatılan liberalizmin temel değeri özel mülkiyet de eklenince sorun iyice ağırlaşmaktadır. Emekçi halkın bu sınıf bilinciyle örgütlenmesi ve uzmanların ancak teknik konularda halka hizmet sunması halkı özneleştirmenin kritik bir konusudur.
Deprem sonrası ne yapmalı konusundaki deneyimlerden biri 1999 Körfez depremi sonrası girişilen “dayanışma evleri” çalışmasıdır. Bu süreçte yer alan Öncül Kırlangıç'ın 2022 tarihli “Başka Türlü”: 2000 Sonrası Türkiye Mekan Siyasetinde Mimarlık Ve Planlamanın Eleştirel Pratikleri” başlıklı tez çalışması önemli bir zemin sunabilir. O günden bu yana değişen hukuksal mevzuat ve akademideki büyük tasfiye bu deneyimin özellikle güncellenmesini şart koşuyor.
Dipnotlar:
[1] Örneğin Defne ilçesi Gazi Mahallesinde halk uygulamadan kaynaklı mağduriyetlerini ifade ediyor. Sağlam raporu alan evler için yıkılmama sözü alan halk tadilatlarını tamamladıktan sonra evlerinin boşaltılma kararlarını almışlar. Halk elektrik ve sularının kesilme tehdidiyle yaşıyor. Dahası süren inşaat faaliyetleri öyle bir hızla gerçekleştirilmek isteniyor ki hiçbir halk sağlığı önlemi alınmıyor. 
Mahalleler hafriyat geçiş güzergahı olarak yüksek kaza riski barındırıyor.
[2] “…bahçe ve tarım arazileri olan vatandaşlar, arazilerinin toplu konut için kamulaştırılmasına karşı nöbet başlattı… Mahalledeki herkes geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlıyor. Tapulu tarım arazilerinin yakınında hazine arazisi de var. Hazine arazilerine toplu konut yapımına başlandı. Fakat konut için alana ihtiyaç olduğu gerekçesiyle bölgedeki tapulu bahçe ve tarım arazileri de kamulaştırıldı”
[3] “… bütçe sınırlı olduğu için beş tane konu başlığı belirledik. Bunların arasında; taş ocakları, Asi Nehri, tarım arazileri, Milleyha ve kıyı şeridi olarak bunların saha çalışmasını yaparken diğer arkadaşlarla birlikte konunun uzmanlarıyla, hukukçu arkadaşlarla, biyolog ve mühendislerle bir araya geldik. 
Onların deneyimlerini, birikimlerini ve bu konuda bize verebilecekleri destek konusunda değerli bilgilerini aldık, sahaları gezdik. 
Direkt vatandaşlarla, köylülerle, çiftçilerle, işletme sahipleriyle, muhtarlarla bir araya geldik. Buradaki amacımız doğal alanlarımızı, su kaynaklarımızı ve sağlığımızı hep beraber korumak.”
[4]  https://www.evrensel.net/yazi/96529/samandag-icin-baska-bir-kentlesme-yaklasimi
[5] https://www.samandagaynahaber.com/2025/02/25/rezerv-gorusmelerinden-notlar-1/
[6] https://www.samandagaynahaber.com/2025/03/01/rezerv-gorusmelerinden-notlar-2/                              
Foto-Haber: Neslihan Sağaltıcı