SAMSUN DEVRİMCİ SENDİKAL DAYANIŞMASI, 'KAMUCULUK VE LAİKLİK' PANELİ DÜZENLEDİ

Samsun Devrimci Sendikal Dayanışması, dün “Birleşik Emek Hareketinin İnşası Kamuculuk ve Laikliğin Kazanılması Mücadelesi” paneli düzenledi. Eski Eğitim Sen Şube Başkanı İsmail Yavuz, “Laiklik kavramı aslında insanlığın varlığı kadar eskidir. Antik Yunan’da da laiklik kavramı var ama biz sadece bizim günümüzün kavramıymış gibi ya da yalnızca Fransız devriminin kavramıymış gibi üzerinde tartışma yürütüyoruz” dedi.

MEHMET REBİİ ÖZDEMİR

Samsun Devrimci Sendikal Dayanışması, dün “Birleşik Emek Hareketinin İnşası Kamuculuk ve Laikliğin Kazanılması Mücadelesi” paneli düzenledi. Eski Eğitim Sen Şube Başkanı İsmail Yavuz, “Laiklik kavramı aslında insanlığın varlığı kadar eskidir. Antik Yunan’da da laiklik kavramı var ama biz sadece bizim günümüzün kavramıymış gibi ya da yalnızca Fransız devriminin kavramıymış gibi üzerinde tartışma yürütüyoruz” dedi.

Devrimci Sendikal Dayanışması, Samsun Şehir Kulubü’nde “Birleşik Emek Hareketinin İnşası Kamuculuk ve Laikliğin Kazanılması Mücadelesi” paneli düzenledi. Panele eski KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul ve eski Eğitim Sen Başkanı İsmail Yavuz konuşmacı olarak katıldı.

nde KESK Eski Genel başkanı İsmail Hakkı Tombul ve Eğitim-Sen Samsun Şubesi eski başkanı İsmail Yavuz'un konuşmacı olarak katıldığı 'Birleşik Emek Hareketinin İnşası Kamuculuk ve Laikliğin Kazanılması Mücadelesi' konulu panel düzenlendi. İsmail Yavuz, şunları söyledi:

"LAİKLİK KAVRAMI İNSANIN VARLIĞI KADAR ESKİDİR"

"Bu iki kavram üzerinde de bir kavram seti oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye sosyalist hareketi ve Türkiye solu 1980’den sonra bir güzergaha girdi, bu güzergâh üzerinden de kavramlarla gidiş 1990’lı yıllardan itibaren de birazcık terk etti gibi geliyor bana. Şimdi laiklik kavramı yalnızca 1923’le ilişkilendiren yani Cumhuriyet’in kuruluşuyla ilişkilendiren bu anlamıyla da bu kavrama devletin bir şekilde sahiplenmesi noktasında hak bir tutum içerisinde kaldı. Kamuculuk kavramında özellikle 90’lı yıllarda bizler özelleştirmelerle ilgili yaşadığımız dünyada kamuculuk kavramına bir şekilde sanki kaybedilmiş bir alan duygusuyla bakıyoruz. Bu anlamıyla tarihsel bir okuma yapmak gerektiğini düşünüyorum. Laiklik kavramı aslında insanlığın varlığı kadar eskidir. Antik Yunan’da da laiklik kavramı var ama biz sadece bizim günümüzün kavramıymış gibi ya da yalnızca Fransız devriminin kavramıymış gibi üzerinde tartışma yürütüyoruz. Yalnızca dinle siyasetin ya da devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasıymış gibi tartışıyoruz ya da yalnızca bazen pankartlarımızda sloganlarımızda da laik yaşam, laik eğitim diye sadece yaşama ilişkin bir şeymiş gibi addediyoruz. Fransız devrimine bakalım; 1789’da 1794’lü yıllarda Milli Eğitim Bakanı şöyle bir şey diyor; eğitimin parasız olması lazım. Temel taleplerinden birisi. Burada kamuculuğu öne çıkarıyor. Parasız olması kamuculuğu getiriyor. İkincisi eğitimin laik olması lazım, yani dinsel organla ayrışması lazım. Dünyevileşmesi lazım, bilimselleşmesi lazım. Uhrevi olanın geri çekilmesi lazım."

"LAİKLİK MÜCADELESİ İŞÇİ SINIFIN MÜCADELESİDİR"

İsmail Hakkı Tombul ise şunları söyledi:

"Bugünkü koşullara baktığımızda, yaklaşık 20 yıldır, Türkiye’de siyasal İslamcı, iktidarın, adım adım toplumu dönüştürmeye çalıştığı, laiklik ve kamuculuk, kısmının Türkiye’de ki tarihsel boyutu soru cevap kısmında bende görüşlerimi ifade etmek isterim. Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan diye başlayan bir retorik var. Bu hangi şeyle ölçüyorlar, neyle ölçüyorlar bilmiyorum ama şöyle bir şeyi değerlendirmekte yarar var. Dünyadaki laiklik mücadelesi, esas olarak yüzyıllardır süregelen, bir yanıyla işçi sınıfının mücadelesi, bir yanıyla burjuvazinin kendisine özgü ve emeğini satarak geçinecek insanların ve işçilerin ve ortaya çıkarılması için kilisenin mülkiyetinden uzaklaşması ve kilise denetiminden toplumun kurtarılması için kiliseleri alan iktidar mücadelesinin de ayinidir. Bu açıdan baktığımızda insanlık tarihinde binlerce, on binlerce insanın yaşamını yitirdiği ve sonuçta özellikle Hristiyanlığın dünyadaki ve ileri kapitalist sanayi devriminden sonra ileri kapitalist ülkelerde egemen dil olan Hristiyanlığın artık özel alanı yani genel olarak, toplumsal yaşamı belirleme arzusundan geriye itildiği özel alan haline geldiğini görmemiz gerekiyor. Bir yanıyla Hristiyanlık döneminin özel alan, bahsedilmişken, insanlığın mücadelesiyle ve emekçilerin mücadelesiyle, diğer yandan İslamiyet henüz böyle bir kavgayı, henüz böyle bir mücadeleyle karşılaşmadığı içinde fırsatını bulduğu her yerde, özel alanlar dışında yaşamın tamamını, bütün toplumsal yaşamı belirleme arzusundadır.

"KAMUSALLIK KAVRAMI OLDUKÇA ÖNEMLİ"

Neoliberal politikalarla birlikte, bütün kamusal alan varlıkların haraç mezat satılması, peşkeş çekilmesi falan diyelim ama esas olarak, özel alana kar hırsına teslim edilmesi, kamusallık kavramı neden önemli; işte bu tartışmaların sonucunda ortaya çıkıyor. Aklın özgürleşmesi ve tüm bu yaşanan gelişmeler karşı toplumun örgütlü biçimde itiraz kapasitesinin azaltılması ve yeni rejime rıza üretiminin arttırılması geniş toplum kesimlerine bir rızayı ikna edebilmek için, çeşitli yolları deneyecek. Bizim Birleşik Emek Hareketi dediğimiz şeyin buna da ihtiyacı var. Yani meşru, fiili ve militan mücadeleyi bilecek, kendisini yasalarla sınırlandırmayıp, kendi yasalarını mücadeleyle yazabilecek bir ufka sahip bir emek hareketinin inşa etmeye ihtiyacı olacak. İşte bunu yapmaya başladığımız andan itibaren, sokaktaki, dönüştürücü devrimci mücadelede buluşuruz. 1970’li yıllarda Ecevit, 'toprak işleyenin, su kullananın' dediği gibi, bugünkü bütün siyasi hareketler de kendi hakkının meşru olduğunu söyletecek iki hareket olacak. İşte bence Birleşim Emek Hareketi diyeceğimiz yeniden emek hareketinin örgütlenmesi diyebileceğimiz buralarda ararsak sanıyorum, tarihin o dönüştürücü, sahnesinde yerini alacak bir işçi sınıfında yarattığı yolda epey bir yol kat etmiş olacaktır."