Haber: YILDIZ TAR
(ANKARA) - Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Avrupa Birliği Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarını ANKA’ya değerlendirdi. Arısan Eralp, “Aşırı sağın gücü, Avrupa Parlamentosu’na bir blok olarak yansımıyor. Esas vahim olan aşırı sağın Avrupa Birliği’nin motor gücü olan Fransa ve Almanya’da çok güçlenmesi” dedi.
Avrupa Birliği’nin (AB) yasama organı Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri tamamlandı. Birlik üyesi 27 ülkede yüz milyonlarca seçmenin oyunu kullandığı seçimlerin resmi olmayan sonuçları açıklandı. Seçimlere, aşırı sağın güç kazanması damga vurdu.
Avrupa vatandaşlarının 6 Haziran’da başlayan sandık maratonu dün (9 Haziran) sona erdi. İlk sonuçlar, kıtadaki siyasi dengelerin yeni dönemde nasıl olacağını gösterdi. Resmi olmayan sonuçlara göre merkez sağdaki Avrupa Halkları Partisi (EPP) en büyük grup olarak kaldı. Merkez soldaki Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı ise (S&D) parlamentodaki ikinci konumunu korudu. Liberaller, üçüncü sırada yer aldı.
Aşırı sağcı iki grup olan Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler (ECR) ile Kimlik ve Demokrasi (ID), sandalye sayılarını arttırdı. Herhangi bir gruba dahil olmayan ulusal siyasi partiler içerisinde de aşırı sağcılar güçlü bir şekilde yer alıyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Avrupa Birliği Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp, ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada “Avrupa’a aşırı sağın bu yükselişi ne anlama geliyor? AB ile Türkiye ilişkilerini nasıl etkiler? Önümüzdeki dönemde AB’nin politikaları değişir mi” sorularını yanıtladı.
“Aşırı sağ, bölünmüş durumda, birlik içinde değil”
Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağ yükselse de merkez sağ ve merkez sol partilerin hâlâ en güçlü partiler olduğunu hatırlatan Arısan Eralp, ilk sonuçlara göre AP’nin yapısını şöyle özetledi:
“Parlamentonun en güçlü ilk üç grubu sırasıyla Hristiyan demokratlar dediğimiz Avrupa Halkları Partisi, bizim bildiğimiz anlamıyla sosyal demokratlar diyebileceğimiz Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı ikinci sırada, üçüncü sırada ise Renew grubu, yani liberaller var. Aşırı sağ partilerin dağıldığı gruplar olan Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler ile Kimlik ve Demokrasi grupları sandalye sayısını arttırdı. Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler’in içerisinde Meloni var. Kimlik ve Demokrasi’de Le Pen. En büyük kayba uğrayan Yeşiller gibi gözüküyor. Bağlantısızlar, bağımsızların da azımsanmayacak sandalye sayısı var. Yüz kadar sandalyeleri olacak. En çok sandalyeye sahip olan Avrupa Halkları Partisi’nin 184 sandalyesi olacağı bekleniyor. Buna bakılırsa bağımsızların da çok etkili olacağı söyleniyor.”
Arısan Eralp, aşırı sağın bir blok halinde hareket etmediğini, bölünmüş durumda olduğunu da vurgulayarak, “Yakın zamanda Marine le Pen, bu seçimlerde Almanya’da ikinci parti çıkan AfD’yi gruptan atmıştı. Şu anda aşırı sağ, birlik içinde değil. Eğer ki merkez sağ ve merkez sol aralarında ittifak sağlarsa, aşırı sağın Avrupa Parlamentosu’nda güçlenmesi çok önemli olmayabilir” yorumunu yaptı.
“Aşırı sağın gücü, Avrupa Parlamentosu’na bir blok olarak yansımıyor”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinde Marine Le Pen’in aşırı sağ partisi Ulusal Birlik’in birinci çıkması üzerine parlamentoyu feshederek erken seçim kararı aldı. Aşırı sağın güç kazandığı bir diğer ülke Almanya oldu. Avrupa Parlamentosu’na en çok temsilci gönderen ülkede, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD), ikinci parti çıktı. Yüzde 16 oy oranına ulaşan AfD, şu an için AP’deki herhangi bir grupta yer almıyor. AfD, AP’nin aşırı sağcı iki grubundan biri olan ID’den, Nazileri aklayan söylemleri nedeniyle atılmıştı.
Almanya ve Fransa’da aşırı sağın bu kadar güç kazanmasının daha önemli olduğunu belirten Arısan Eralp, “Esas vahim olan aşırı sağın Avrupa Birliği’nin motor gücü olan Fransa ve Almanya’da çok güçlenmesi” dedi. Öte yandan, aşırı sağın Macaristan’da oy kaybettiğini de hatırlatan Arısan Eralp, şöyle devam etti:
“Evet, vahim bir durum var. Ama biraz daha dikkatli bakmak lazım. Aşırı sağın yükselmesi yeni bir durum değil. Ancak Avrupa aşırı sağının gücü, Avrupa Parlamentosu’na bir blok olarak yansımıyor. Avrupa’da son zamanlarda merkez sağın, zaman zaman aşırı sağın söylemine sahip çıktığını gözlemliyoruz.”
Avrupa Komisyonu Başkanı kim olacak?
Arısan Eralp, Avrupa Birliği’nin yegane karar alma organının Avrupa Parlamentosu olmadığını belirterek, diğer kurumlardaki durumun ne olacağının da önemli olduğuna dikkat çekti. Avrupa Halkları Partisi’nden Ursula von der Leyen’in bir dönem daha Avrupa Komisyonu Başkanı olarak görev yapabileceğini söyledi ve ekledi:
“Ursula von der Leyen, geçtiğimiz dönemde AB’nin politikalarına büyük ölçüde yön verdi. Avrupa Halkları Partisi’nin Avrupa Komisyon Başkan adayıydı, muhtemelen bu dönem de olacak. Son zamanlarda şansı azaldı gözüyle bakıyorduk ama bu sonuçlar, yeniden Başkan olacak. Koronavirüs döneminde Almanya’yla ortak borçlanmayı kabul ettirdi, yeşil mutabakat gibi dünya ticaretine damgasını vuran ve vuracak olan bir politikayı geliştirdi ve Gazze savaşının başlarında AB’nin İsrail yanlısı bir politika benimsemesinde önemli bir rol oynadı. O yüzden komisyon başkanının kim olacağı, komisyonda üyelerin hangi ülkelere göre dağılım sağlayacağı çok önemli. Avrupa Parlamentosu bazında bakarsak çok vahim bir tablo yok açıkçası. Ama özellikle Almanya ve Fransa’da aşırı sağın yükselmesi endişe verici.”
“Türkiye, mülteci sorunu gibi sorunlarda iş birliği yapılabilecek üçüncü ülke konumunda”
Arısan Eralp, Avrupa Parlamentosu’ndaki yeni sandalye dağılımının AB-Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyeceği sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Maalesef Türkiye, Avrupa Birliği'nin gündeminden zaten çıkmış durumda. Türkiye, her ne kadar resmi olarak aday ülke konumunda olsa da mülteci sorunu gibi sorunlarda iş birliği yapılabilecek ama aynı zamanda dikkat edilmesi gereken bir üçüncü ülke konumunda. Türkiye'yle ilişkilerde büyük bir değişime yol açılacağını düşünmüyorum. Ancak göç politikasında zaten sağa kaymış bir Avrupa Birliği var. Otokratik rejimlerle yönetilen Mısır, Lübnan, Tunus, Moritanya gibi ülkelerle çeşitli anlaşmalar yapıyorlar. Bunda bir değişim olmayacak. Mülteci konusunda Türkiye’yle daha fazla iş birliğine gidip, daha fazla para akıtabilirler. Olmakta olan devam edebilir burada.
Henüz Türkiye’yle AB arasında vize serbestisi yok. Çünkü biz gereken koşullardan altısını yerine getirmedik. Velev ki bu altısını da yerine getirdik. Vize serbestisi kararı sadece Bakanlar Konseyi tarafından verilecek bir karar değil. Nitelikli çoğunlukla o karar veriyor, çoğunlukla da Avrupa Parlamentosu karar veriyor. Türkiye'de demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü mevcut durumdayken ben Hristiyan Demokrat ve Sosyal Demokrat Grubunun bunu onaylayacağını düşünmüyorum. Aşırı sağın da bunları bahane ederek zaten Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden uzak tutma gibi bir politikası var. Onun da buna destek vereceğini düşünüyorum.”
Avrupa Parlamentosu onaylamadığı sürece gümrük birliği modernizasyonu olamayacağını da belirten Arısan Eralp, parlamentonun bir diğer önemli yetkisinin bütçeyle ilgili olduğunu şöyle anlattı:
“Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye verilecek fonlarda kesintiye de gidebilir. Göreceğiz. Diğer yandan Türkiye eğer ki katılım müzakerelerini devam ettirebilseydi, nihai katılım sürecinde anlaşmanın Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gerekirdi. O zaman ne olurdu, bilemiyoruz. Ancak ben Türkiye ile AB ilişkilerinde çok büyük bir değişiklik beklemiyorum.”