GÜNDEM

Cengiz Çandar:Türkiye’nin dışişleri kurumu, o saygınlığın çok uzağında.

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın AİHM kararlarına uyulmaması ile ilgili “Parlamentolarınızla siyasallaştırıp ülkeye baskı aracı olarak kullanıyorsunuz. Siyasal tavır alıyorsun, karşılığında da siyasal tavır buluyorsun” açıklaması karşısında cezaevindeki Osman Kavala’nın değerlendirmesini paylaştı. Çandar, “Birkaç gün önce Silivri’de kendisini ziyaret ettiğimde bana esefle dedi ki, ‘Varsayalım ki Avrupa siyasi saiklerle davrandı. Peki benim ülkemin bakanı, kendi vatandaşına; Avrupa siyasi davrandı diye haksız hukuksuz davranır mı, delilsiz biçimde vatandaşını mahkûm eder mi, böyle şey olur mu?” dedi.

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Sakık, şunları söyledi:

“Beğenilsin, beğenilmesin Türkiye dışişlerinin saygınlığı tartışılmaz bir konuydu. Bunun, 40 yılı aşkın gazetecilik yıllarımda bizzat tanığı oldum. Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomasisi dünyada saygınlık ve hayranlık karışımı bir duygu uyandırmıştı. Bugün gelinen noktada, söz konusu bu saygınlığının ve geleneksel diplomatik ağırlığının çok uzağına düşmüş durumdayız. Türkiye’nin dışişleri kurumu, o saygınlığın ve ağırlığın çok uzağında.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana soykırım boyutlarına varan Gazze saldırısı, dünya gündeminin en üstüne oturmuştur. Bununla da kalmayarak Türk dış politikasının hali pür-melaliline de ayna tutmuştur. İsrail saldırısı başlayınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önce taraflara itidal tavsiye etti. Kısa bir süre sonra Türkiye’nin Netanyahu’nun savaş suçlusu olarak yargılanması için elinden geleni yapacağını beyan etti. Bu arada bütün bunlar yapılırken Türkiye arabuluculuk ve hatta çerçevesi çizilmemiş bir ham öneri olarak garantörlük teklifini ortaya attı.

Bu kadar, bir günü ertesine uymayan bir dış politikanın ciddiyetinden söz edilebilir mi? Böyle bir dış politikanın ağırlığı olabilir mi? İsrail’in giriştiği soykırım saldırısı sonucunda bugün öldürülen Filistinli sayısı 20 bine dayanmıştır. Bir an düşünün… Bu geçen iki buçuk aylık süre içinde Türkiye’de yaklaşık 1 milyon kişinin ölümünü, bunların yaklaşık 600 bine yakınının çocuk olduğunu bir tasavvur edin bu ne demek olacaksa, şu anda İsrail’in Gazze’de yürüttüğü saldırının görüntüsü, sonuçları da budur?

Türkiye olarak bunun önüne geçemedik, bunu engelleyemedik, bunu durduracak bir etkimiz ve ağırlığımız maalesef yok. Gazze de tüm Filistin toprakları da bugün İsrail’in bulunduğu yer de eski Osmanlı toprağıdır. 400 yıl boyunca bizim miras aldığımız devletin toprağı olmuştur. Bir anlamda eski vatan toprağıdır. Öyle bir alanda muazzam bir katliam yaşanıyor. Ve Türkiye’nin bu katliamı durduracak bir caydırıcılığının bile olmaması çok düşündürücüdür. Dış politikaya ilişkin her türlü iddiayı boşa çıkartacak niteliktedir. Türkiye’nin bölgesel güç olma iddiasını kuru bir böbürlenme haline getirmektedir.

Türkiye olarak maalesef ne caydırıcılığa ne arabuluculuk kapasitesine, ne çatışmaları durduracak bir etkiye sahibiz. Bırakın bunlara engel olmayı, saldırgan İsrail ile ticari ilişkilerimizi bile durdurmuş değiliz… İsrail’in Gazze saldırısı başladıktan sonra Türkiye’den en az 400 gemi İsrail limanlarına mal taşıdı. Taşınan mallar arasında askeri teçhizat, demir çelik, çimento ve kimyevi maddeler söz konusu. İsrail bunları savaşta kullanıyor.

TÜİK’in dış ticaret istatistiklerine bakın Türkiye’nin İsrail’e hangi savaş maddelerini ne miktarda gönderdiğini bulacaksınız, resmi rakamlar bunlar.

İttifak ilişkilerimiz de Türkiye’nin yer aldığı uluslararası kurumlarla ilişkilerde de dış politika kötü sinyaller veriyor. Örneğin ABD ile ilişkiler. Cumhurbaşkanı’nın Macaristan dönüşü yaptığı açıklamayı hayretler içinde okudum. Biden ile F-16 konusunu, İsveç’in NATO üyeliği konusu ile birlikte değerlendirdiklerini söyledi. Biden kendisine, ‘Siz bunu Meclis’ten çıkarın, ben de Kongre’den bunu geçiririm’ demiş. Ve ekledi, ‘Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan, eş zamanlı olarak bu süreci işletsin, eş zamanlı olarak işletirsek, bunu TBMM’den bizim de geçirme imkânımız olur.’

Böyle bir açıklama nasıl yapılabilir? Bu sözler halı pazarlığı. İsveç’in NATO üyeliği ile Türkiye’nin Amerika’dan F-16 almasının ne ilişkisi olabilir? Hiçbir ilişkisi yok. Hem TBMM’nin, Cumhurbaşkanı’nın ilkesiz pazarlığının noterlik makamı olduğunu nereden çıkarıyorsunuz?

Stratejik hedef olduğu sürekli vurgulanan AB ile ilişkilerde de keza büyük sıkıntılar yaşanıyor. O stratejik hedefe ulaşılması da mümkün görülmüyor. Daha geçen gün Mehmet Şimşek, 29 Kasım tarihli AB raporundan umutlanmış; ‘AB ile Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesini çok önemsiyoruz, son açıklanan raporda buna yeşil ışık yakılmış gibi…’ dedi. Sözünü ettiği raporun, geçen haftaki AB Zirvesi’nde devlet ve hükümet başkanları tarafından onaylanması gerekiyordu, liderler raporun görüşülmesini sonraki zirveye bıraktılar. Görüşülmesini birkaç ay sonraya bıraktılar, onaylanmasını değil.

Türkiye’nin AB üyeliğindeki engelini, kendi demokrasi standartlarının zayıflığı yaratıyor. Bunu iki gün önce, burada AB KPK toplantısında, Türkiye Raportörü Shancez Amor gayet açık bir şekilde dile getirdi. Ve Türkiye’nin demokrasi standartları geliştirilmediği taktirde Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin de vize serbestisinin de mümkün olamayacağını gayet açık bir şekilde söyledi. En önemlisi Türkiye’de AİHM kararlarına bile uyulmadığı sürece AB ile herhangi bir şekilde ilişkilerde gelişme olamayacağının idraki gözükmüyor.

Sayın Bakan Hakan Fidan, Dışişleri Bütçesi’nin görüşüldüğü komisyonda neler söyledi. Selahattin Demirtaş ve Kavala ile ilgili AİHM kararlarına ilişkin sözlerini kendisine aynen aktarıyorum: ‘Belli simge davalar var. Biz dedik ki ‘bu davalar daha mahkemeye gelmeden önce Avrupa başkentlerinde siyasallaştırılmış, hukuk ve teknik dava olmaktan çıkarılmış Türkiye’de iç siyasetin tarafı olma yoluna gitmiş bir dava. Yani siz bunu siyasallaştırıp, hukukun dışına çıkarırsanız, buradan aldığınız cevap da böyle olur. Bunu niye yadırgıyorsunuz.’

Bunun bir anlamı, imam küsüp orucu bozmaktır. Ama daha önemlisi, bu sözler ile Sayın Bakan, Türkiye’de bu mahkeme kararlarının uygulanmamasının hukuki değil siyasi olduğunu itiraf etmiş oluyor. Bu itiraf Osman Kavala’nın da gözünden kaçmamış. Birkaç gün önce Silivri’de kendisini ziyaret ettiğimde bana esefle dedi ki, ‘Var sayalım ki Avrupa siyasi saiklerle davrandı. Peki benim ülkemin bakanı, kendi vatandaşına; Avrupa siyasi davrandı diye haksız hukuksuz davranır mı, delilsiz biçimde vatandaşını mahkum eder mi, böyle şey olur mu?’

Kaldı ki AİHM’in Demirtaş ve Kavala davalarına ilişkin kararları onlarca sayfa tutuyor ve gayet hukuki. İster hukuki kabul edilsin ister siyasi saiklerle alınmış olsun; uygulanmaları hükümlülüğü vardır. AİHM kararlarını uygulamak AİHS’in 46. Maddesinin emredici hükmüdür.”