12. Antakya Uluslararası Film Festivalinin Altındefne Ödülleri Sahiplerini Buldu 12. Antakya Uluslararası Film Festivalinin Altındefne Ödülleri Sahiplerini Buldu

Daha ilk günden beri kulaktan kulağa dillendiriliyordu aslında...
Zeminin bu kadar katlı yapıyı kaldıracak uygunlukta olmadığı konuşuldu hep şehirde...
Ama yeni ölmüştük, çok ucuz ölmüştük, yığınla ölmüştük, oralı olacak hiç mecalimiz yoktu...
Sonra zemin kaydı, işçilerden ölenler oldu dendi. Yağmur yağınca alt katlar su altında kalıyor dendi...
Duyarlı bazı dostlar gitti oradan çekimler yaptı. Depremden çıkmış bir halkın ruh halini tamir etmekten uzak, "bunlar toplu konut değil, toplu mezar" dedirtecek görüntülerdi...
Ama yine ses edemedik...
Ölümden yana çok derin yaralıydık ve bu görüntülerin yarattığı mana bu yaralarımızın yanında bizim için çok kabulde kaldı...
Nihayet bugün parasını alamayan birkaç işçi intihar eşliğinde "malzemeden çalıyorlar, üstüne paramızı da vermiyorlar, bunlar konut değil mezar, namuslu bir yetkili çıksın denetlesin, haklı olduğumuzu göreceksiniz" diye, yine bu evlerin mezar olduğunu gösteren görüntülerle beraber haykırdı...
Dünyada infial yaratacak bir haldi aslında bu ama tek bir hareket oldu o da kusurları kapatma telaşının gece yarısı vardiyasıydı. Mezarı andıran ne varsa kapatmaya çalışıyordu birileri gece yarıları...
Ya biz...?
Bu evleri yarın satın alacak ve sevdiklerimizle birlikte içlerinde yuva hayalleri kurup yaşayacak olan biz...?
Derin bir uykudayız...
Görüyor ve kabul ediyorum; 
Büyük bir deprem yaşadık ve bu depremde bu kadar ölüm, bu ucuzlukta ölüm gözümüzde ölümü çok basite çekti...
İnsanımızda, umutsuzluk, çaresizlik, yalnızlık ve korku duyguları hakim...
Bir toplumun, ölüme çekilmeyi tercih etmesi için en yeterli duygular bunlar...
Depremden bu yana, kazalar ve hastalıklar eşliğinde beklenmedik ölümlerin ardı arkasının hala kesilmiyor olması bu yüzdendir...
Ölüme çekiliyoruz yavaş yavaş...
Gidenlere sadakatimizdendi belki bu tercih. Onlardan sonra biz yaşamı hak etmiyoruz inancıyla kendi kendimizi cezalandırıyor da olabiliriz... 
AMA UNUTTUĞUMUZ BİR ŞEY VAR Kİ YAŞAM OLANCA HIZIYLA AKMAYA DEVAM EDİYOR VE BİZLERİN, BU ÖLÜ TOPRAĞINI ÜZERİMİZDEN ATIP, ÖLENLERİN ANISINA BU YAŞAMI GELECEK NESİLLERE TAŞIMA SORUMLULUĞUMUZ VAR...
Gelecek nesillerimiz için güçlü olma zorunluluğumuz var...
Depremde yitirdiklerimiz de, atalarımız da tam da bunu isterdi...
Onların hatırına kendimizden başlayıp diyebilelim ki;
Ben değerliyim...
Ben güçlüyüm...
Ben asilim...
Ben daha iyisini hak ediyorum...
Ben ölümü değil yaşamayı seçiyorum...
Dolayısıyla ben, bana layık görülen bu ölüm evlerini kabul etmiyorum...
Dolayısıyla ben bana layık görülen bu değersizliği kabul etmiyorum...
En güvenli şekilde yaşamak benim de hakkım diyelim...
Ey sevgili Samandağ...
Samandağ'ın ey güzel insanları...
Samandağ'ın tüm siyasi örgütleri...
Samandağ'ın tüm STK'ları...
Mühendisleri, mimarları, avukatları, çevrecileri...
Samandağ'ın, annesini babasını kardeşini evladını yarın bu evlerde yaşatacak yürekli insanları...
Bu coğrafyanın emeği ve alın teri ile mevki makam edinmiş her bireyi, her aydını, her varlıklısı...
Atalarınıza sadakat gereği Samandağ'ın bu hakkına öncülük ediniz...
Güzel Samandağ'ın hak ettiği yaşam alanları bu değil, bu evlerde insanlığın, ikinci defa gömülmesine gönlümüz razı değil diye bir adım öne çıkınız...
Mühendisi, avukatı, sağlıkçısı, işçisi hepimiz, ev satın alırken nasıl inceliyorsak bu evleri de öyle yerinde bizzat takip etmeyi görev edininiz...
Bizler yaşamı ölüme tercih etmek zorundayız...
Bunu kendimiz için biz yapmalıyız...
Ben, 
Yaşamayı en kaliteli haliyle, bana en yakışır haliyle seçiyorum...
Bu sebeple bu evlerin, aralarında içimizden bir teknik heyetin de olduğu bağımsız ve güvenilir denetçilerle denetlenmesini istiyorum...
En ufak bir eksiği çıkarsa bu evlerde yaşamamayı seçiyorum...
Bunu güvenli yaşamı hak ettiğime olan inancımla istiyorum...
Çünkü benim yaşamı kesintiye uğratmadan, gelecek neslim için devam ettirme sorumluluğum var...
Sizin de öyle...
Sevgilerimle canlar...⚘
(gerçeklerin gün yüzüne çıkmasında emeği geçenlere şükranla...🙏)
                                                                       Özcan Yılmaz
 

Editör: Nezahat Fırıncıoğulları