Mücbir Sebep Çığlığı: Hatay Mücbir Bir Yük Altında Mücbir Sebep Çığlığı: Hatay Mücbir Bir Yük Altında

Samandağ Emek ve Demokrasi Güçleri, 10 Ekim Gar Katliamı’nın 9. yıl dönümünde basın açıklaması yaptı.
10 Ekim Perşembe günü saat 16.00’da Samandağ Abdullah Cömert Alanı’nda toplanan Samandağ Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından, Gar Katliamında yaşamını kaybedenler anıldı.
Hüseyin Ali Atar’ın okuduğu basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi. 
"SON SÖZÜ ÖZGÜR HALKLAR SÖYLEYECEK!
Mahkeme kararını verdi: İnsanlık suçu yok! Yani İŞİD İNSANLIK DÜŞMANI DEĞİL VE İŞLEDİĞİ SUÇ İNSANLIK SUÇU DEĞİL...!
Tam dokuz yıl önce ve 103 can. Adalet arayışımız kesintisiz sürüyor ve sürecek…Dokuz yıl sonra nihayet mahkeme bir karara vardı. Vardığı kararın özeti, neye karar verdiğinden öte neyi akladığı üzerine oturdu. Sanıklara insanlık suçundan BERAAT!
Tutuklu sanıklara defalarca ağırlaştırılmış müebbet cezasının tarih nazarında bir hükmü yok. Zira bu vb. davalarda önemli olan ilgili devletin, devletlerin hukuk mekanizmasını nasıl ve ne için işlettiği üzerinden tarihe düşeceği nottur.
Düşülen notun özeti şudur: 10 Ekim Gar Katliamında insanlığa karşı suç işlenmemiştir. İŞİD insanlığa kasteden bir suç örgütü değildir.
Emin olunsun ki bu dava ile ilgili verilen kararlarda tarihe düşülen not, ilgili sanıkların aldığı cezanın kaç misli müebbet içerdiği değil, bu denli organize, vahşi ve insanlık dışı bir saldırının “insanlık suçu” olmadığının onaylanmasıdır. Çünkü mahkeme heyeti ne yazık ki ilgili sanıklara insanlık suçundan beraat kararı vermiştir. 
Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği “ENGELLENEBİLİRDİ” içerikli dehşet kararı hala hafızalarımızda…
Bu tespit bu kadar açık iken, geçtiğimiz temmuz ayı itibarı ile verilen kararda sanki böyle bir şey en üst anayasal kurumca tespit edilip söylenmemiş gibi, tek bir yetkili, tek bir siyasi ile ilgili tek bir şey söylenmemesi, davanın sadece vicdanlara hitap eden tarafı ile ilgili değil, toplumun gelecekte ne ile karşılaşabileceği konusunda da çok ciddi ve haklı kaygılara gebe bir sürece işaret etmektedir. 
Bu süreç bugün nüvelerini gördüğümüz üstü örtük faşizmin gerektiğinde aleni faşizme de evirilebileceğinin yegâne somut göstergesidir. Bunu bundan önceki tüm katliamlarda ve hak arama süreçlerinde net bir şekilde gördük. Yeni sömürge tüm ülkelerin karakteristik yapısı budur. Biat döneminde bağımsızlıktan demokrasiye varana dek görelilik, hak talebinde gerçek, ceberut yüz…Ya da daha bilindik adı ile açıktan faşizm…
Oysa adalet mutlaka herkesin er ya da geç talep edeceği yegâne şey. Hangi tarafta olduğunun hükmü olmaksızın. Ve mutlaka özgür halkların elleri ile gelecek olan en büyük özlem…O gün geldiğinde herkesi kendi adalet terazisi ile tartmak boynumuzun borcu olsun…
ADALET ADALET ADALET… İnsanlık tarihi kadar eski bir talep ve özlem…Ki adalet çok büyük bir değer ve adalet arayışı da öyle. Adalet hakkın haklıya teslim edilmesidir. Erkeni, geçi, azı, çoku olmayan nadir değerlerden biri. Ya vardır ya yoktur.
Ki adalet kısa zamanda ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde, telafisi mümkün olan durumlarda hakkı haklıya teslim etmektir. İnsanlık tarihi bunun rıza ile teslim edildiğine tanık olmamıştır ve olmayacaktır. Adaletin tecellisini ve miktarını, talep edenlerin birlikteliği, kararlılığı, haklılığı ve ısrarı belirler. 
Bunu yapmazsak, katliamlara kurban verdiklerimize, en kutsal saydığımız yaşama hakkı ellerinden vahşice alınan canlarımıza HANGİ HAKKI NASIL TESLİM EDECEĞİZ Kİ ADALET YERİNİ BULSUN.
Belki de unuttuğumuz bir şeyi tekrar hatırlamalıyız.
HESAP SORMAK… Belki de GÜN GELECEK DEVRAN DÖNECEK KATİLLER HALKA HESAP VERECEK sloganını daha sık ve daha gür atmalıyız.
Belki de artık susmamalıyız. Sahip olduğumuz ve dik durmamızı sağlayan omurgaya sadakat gereği dik durmalı ve sesimizi çığlığa dönüştürmeliyiz.
Ve belki de en önemlisi; yapanın yanına kar kalmaması için ısrarla hesap sormalıyız.
Maraş’ın hesabı sorulabilseydi Sivas olur muydu?
Sivas’ın hesabı sorulabilseydi Ankara-Gar katliamı olur muydu?
Sorulmayan her hesap yeni bir katliamın ebesi olmuş hep bu ülkede… Buna izin vermemeliyiz… 
Biliyoruz ki HİÇBİR HESAP MAHŞERE KALMAZ, KALMAYACAK DA…
Katiller bu ülke halklarına hesap verecek er ya da geç... Sadece onlar mı? Elbette hayır…
Yapan, yaptıran, aracı olan, görüp görmezden gelen, duyup duymazdan gelen, bilip bilmezden gelen, yol veren, alkış tutan herkes, öyle ya da böyle, bugün yahut yarın, ne yaparsa yapsın halkın adaletinden kaçamayacaktır.
Yitenler adaletin bir ihtiyaç olmayacağı bir dünyanın inşa sürecinde yitti. Onlara layık olmalıyız…
Onlara layık olmak sadece anmakla olmaz. Anılarını diri tutmanın kuşaktan kuşağa aktarılmasının kaldırım taşlarını döşemeliyiz.
VE EN ÖNEMLİSİ HİÇBİR HESABIN MAHŞERE KALMAYACAĞINI GÖRMELİ VE GÖSTERMELİYİZ.
Bunun tek bir yolu var: Ör-güt-len-mek…
Sokakta, mahallede, dernekte, odada, sendikada, partide ve nice yerde ör-güt-len-mek.
Başkaca bir çıkış yolumuz, başkaca bir kurtuluşumuz yok.
Halkız, haklıyız, çoğunluğuz ve ne yazık ki dağınığız. İşte bu son düğmeyi de örgütlenme olarak doğru iliklediğimizde, işte o zaman akan sular durulacak ve büyük usta Nazımın “Türk Köylüsü”nde dile geldiği üzere “GAYRIK YETER” tarihsel tutumun ardı sıra İsrafil surunu uruyup mahlukat yerinde duracak. Toprağın nabzı nabzımızla atmaya başlayacak. Hele ki kendi nefsimizi korumayıp düşmanı kayırmadığımızda, işte o zaman dağlar yırtılıp ayrılacak, kayalar kesilip yol eyleyecek abı hayatı bu halkın nasırlı elleriyle akıtmaya…
Yitenler bu özlemle yitti. Onlara layık olmalıyız… Anıları mücadelemize ışık, can bedeli bıraktıkları miras ile hesap sormak da boynumuza borç olsun. 
Yaşasın Örgütlü Mücdelemiz 
Katliamın Hesabı Sorulacak
Halkız Haklıyız Kazanacağız

Foto-Haber:Neslihan Sağaltıcı
 

Editör: Nezahat Fırıncıoğulları