Haber: NİSANUR YILDIRIM / Kamera: FURKAN ERDEM
Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, hükümetin ilk 100 gününü değerlendi. Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı "Faizin tek haneli olduğu dönemdeki bürokratlara da bir özür borcunuz var. Bir helalleşme borcunuz var. Her konuda konuşuyorsunuz faiz konusunda niye 100 gündür susuyorsunuz. Rakamlar, grafiklerle ortada, aldattı. Seçimi kazandı ama helalinden kazanmadı" diye eleştirdi. Babacan, Erdoğan’ın yeni anayasa önerisiyle ilgili “Mevcut anayasaya uymayan, kanunları tanımayan, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan bir iktidar; yeni anayasa yapsa ne olur, yapmasa ne olur? Zaten kendini hukukla, kuralla bağlı hissetmiyorken yeni kurallar getirse ne olur? Hâlâ AİHM kararlarına, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor” diye konuştu.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bugün partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında hükümetin ilk 100 gününü değerlendirdi. Babacan, şunları söyledi:
"PEK ÇOK VAAT BEYANNAME SAYFALARINDA HALA HAYATA GEÇİRİLMEYİ BEKLİYOR: Ülkeyi yönetme sorumluluğu üstlenenlerin ilk 100 günü geçen hafta doldu. Biliyorsunuz demokrasilerde ilk 100 gün önemlidir. O ilk 100 gün o iktidarın neleri başarabileceğini göstermesinin yanında ileride neler yapabileceğinin yanında bir bakıma istikametini çizer. Seçimlerden hemen sonra yaptığı açıklamalarda ‘milletimiz, bize demokratik denetim görevini vermiştir’ demiştim. Biz DEVA Partisi'ni kurduğumuz ilk günden bu yana farklı bir siyaset anlayışını ortaya koyduk sadece yanlışları eleştirmedik her alanda hazırladığımız eylem planlarıyla ülkenin tüm sorunlarıyla ilgili ilk 90 günde ilk 5 yılda neler yapılması gerektiğini ilan ettik. Bu adımların hepsini madde madde takvimlendirdik her adımın bütçesini hesap ettik. İktidarın, seçimden önce açıkladığı seçim beyannamesindeki taahhütlerin çoğu herhangi bir takvime bağlanmış değil. Biz hazırlıklarımızda her şeyin takvimini verdik. İktidar seçim beyannamesinde hangi adımı ne zaman atacağına ilişkin detay vermemiş. Aynı ‘sarı çizmeli Mehmet Ağa bir gün öder hesabı' gibi. Pek çok vaat beyanname sayfalarında hala hayata geçirilmeyi bekliyor.
KUR KORUMALI MEVDUATIN BÜYÜKLÜĞÜ YAKLAŞIK 125 MİLLYAR DOLARA ULAŞTI: Merkez Bankası’na yapılan kadro değişiklikleri olumlu yönde atılmış bir adımdır. Kabine üyelerinde bazılarıyla ilgili de bizim değerlendirmelerimiz olumludur. Sadece üst düzeyde yapılan birkaç atama yeterli değildir. Seçimden sonra Kur Korumalı Mevduat için kur farklarının tamamı Merkez Bankası'na ödettirilmeye başlandı. Merkez Bankası bunu ödeyebilmek için harıl harıl para basıyor. KKM bu hesapların kur farkları üretilen enflasyon yoluyla tüm milletin cebinden alınıyor. Para basıldığında ülkede enflasyon artıyor, herkesin cebinden alınıyor bankada parası olanın hesabına ekleniyor, özeti bu. Bu ödenen kur farkı tutarı hala gizleniyor. Kur Korumalı Mevduatın büyüklüğü yaklaşık 125 millyar dolara ulaştı. Bu kadar büyük bir rakamla ilgili siz gerçekleri niye gizliyorsunuz.
KUR KORUMALI MEVDUAT İLE İLGİLİ VARSAYIMINIZ NEDİR: Cumhurbaşkanı’nın ifadelerine göre 6 Şubat depremlerinin maliyeti ülke ekonomisine 104 milyar dolar. Son dönemde vergi artışlarına gerekçe olarak deprem gösteriliyor. Evet deprem asrın doğal felaketi olabilir ama bu 125 milyar dolarlık Kur Korumalı Mevduat da asrın ekonomik felaketidir. Bu felaket de bizzat sayın Erdoğan tarafından bu memleketin başına getirilmiştir. Kur Korumalı Mevduat ile ilgili varsayımınız nedir? Kur Korumalı Mevduata karşılıksız basılacak para ne kadar olacaktır? Bunları bilmek istiyoruz. Orta Vadeli Program'da bunlardan bahsedilmemiş. Buradan ekonomi yönetimine sesleniyorum, rasyonel politikalara dönem konusunda samimiyseniz önce şeffaf olun, kimseyi aldatmayın çünkü doğru hesaptan kaçmaz.
ŞEFFAFLIK, GÜVEN DİYORSANIZ TÜİK YÖNETİMİNİ TAMAMEN DEĞİŞTİRİN: Seçimden evvel bana ekonomiyi sorduklarında en çok hangi kelimeyi açıklamıştım hatırlıyor musunuz? Güven. Hala aynı noktadayım. Sayın Erdoğan zamanında benim yakın çalıştığım bazı ekonomi kurmaylarını iş başına getirerek 2015'ten beri kendi yarattığı güven bunalımını çözebileceğini düşünüyor. Bu güven bunalımı bir iki atamayla düzelmez. Oysa enflasyonu doğru ve gerçekçi hesaplamasını beklediğimiz kurumla TÜİK'le alakalı tek bir adım atıldı mı, görev değişikliği yapıldı mı? Son bir ayda enflasyonu biraz yüksek açıkladı diye herkes diyor ki 'acaba TÜİK bundan sonra değişecek mi? Yalana alışanı geri döndüremezsiniz... Eğer şeffaflık diyorsanız, rasyonalite diyorsanız, güven diyorsanız TÜİK yönetimini tamamen değiştirin. Etkin ve bağımsız bir yönetim yapısı oluşturun. Yeniden kredibilite kazanana kadar TÜİK'in mutlaka dış denetime tabi tutulması lazım. Sayın Erdoğan seçimlerden hemen sonra zam üstüne zam yağdırdı vergi üstüne vergi ekledi. Müjde vatandaşlara yaptığı maaş artışları hızla eriyip buharlaşıp gidiyor. Bu ilk 100 günde yoksulluk daha da arttı. Kapı kapı borç dilenmeye devam ediliyor. Seçimden önce kuru düşük gösterdiler seçimden sonra patlattılar dolar rakamları mayıs sonunda 20 lira bugün 27 liraya çıkmış. Aynı şey benzin ve mazot fiyatları için de geçerli. Seçim için sandığa giderken çiftçi mazota 20 lira ödüyordu bugün 40 lira ödüyor. Bir başka örnek faiz. ‘Bu kardeşiniz iş başında oldukça faiz yükselemez’ dedi. Seçimden hemen sonra da Merkez Bankası üç ayda üç kez faiz arttırdı… Merkez Bankası ve hükümete buradan çağrı yapıyorum, tüketici kredisiymiş, şuymuş buymuş bunları anlıyorum ama ihracat reaksiyon kredisinde kısıtlama yapmayın.
BÜROKRATLARA DA BİR HELALLEŞME, ÖZÜR BORCUNUZ VAR:Hükümetinizin ilk üç ayında Merkez Bankası tam üç kez faiz arttırdı. Söyleyecek hiçbir sözünüz yok mu? Sayın Erdoğan bu millete bir açıklama borcunuz var. Faizin tek haneli olduğu dönemdeki bürokratlara da bir özür borcunuz var. Bir helalleşme borcunuz var. Her konuda konuşuyorsunuz faiz konusunda niye 100 gündür susuyorsunuz. Rakamlar, grafiklerle ortada, aldattı. Seçimi kazandı ama helalinden kazanmadı. Seçimden önce, 'Vatandaşlarımız müsterih olsun, enflasyonu yine tek haneye indireceğiz' diyen Sayın Erdoğan, bu yıl sonu için enflasyon öngörüsünü önce yüzde 58’e, yeni açıklanan Orta Vadeli Program’da ise yüzde 65’e çıkardı. Bu arada, yüzde 65 rakamının da gerçekler karşısında iyimser kaldığını, piyasa beklentisinin yüzde 70-75 aralığına çıktığını hatırlatalım. 5 yıldır enflasyonun tek haneye ineceğini yüzleri kızarmadan tekrar edenler, şimdi kağıt üstünde bile ancak 2026’da tek haneli enflasyon öngörüyorlar. Unutmayalım, OVP’de tek haneli enflasyon için koydukları hedef ta 2026’nın sonu. Ölme eşeğim ölme. Yerel seçimlere giderken bunları yapanlar, yerel seçim sonrası için daha ne sürprizler hazırlıyor kim bilir? İlk 100 gün böyle işte. Şu anda Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en önemli sorun enflasyondur. Sayın Erdoğan artık enflasyonla yönetmeye alıştı. Merkez Bankası’nın kontrolünü eline geçirdiği andan itibaren Türkiye’de enflasyon yükselmeye başladı ve bir türlü düşmüyor. Düşmeyecek de… Orta Vadeli Program’da, kur ile enflasyon arasında, büyüme ile enflasyon arasında ve diğer önemli makro iç hedef, tahmin ve çalışma varsayımlarında içsel tutarlılık göremiyoruz.
EMEKLİLER, MEMURA ZAM NİYETLERİ: İlk 100 günde buna karşı ne yapacaksınız diye sorulduğunda, 2021 yılında çıkarılan bir tasarruf genelgesinden bahsettiler. Ha bu genelgeye uyuluyor mu, uyulmuyor mu? Tasarruf yapıldı mı, yapılıyor mu? Hiçbirini bilmiyoruz. Çünkü açıklamıyorlar. Çıplak gözle gördüğümüz kadarıyla kamuda israf tam gaz devam ediyor. Lüksten de şatafattan da vazgeçilmiyor. Koskoca Türkiye’nin maliye politikası tamamıyla vergi ve zamlara dayanmış durumda. Bu uygulamaların bedelini yine, her zamanki gibi çalışan nüfus ve geniş halk kesimleri ödüyor, ödeyecek. Gerçek enflasyonu geçtim, kendi öngördükleri iyimser orana göre bile memura, emekliye zam yapmaya niyetleri yok. Bu hak mı? Reva mı? Böyle mi olacaktı Türkiye Yüzyılı'nın ilk yönetimi? Üzülerek söylüyorum ki ilk 100 gün, bu iktidarın çalışanları da emeklileri de korumadığını gösteriyor.
YENİ ANAYASA: Geçen hafta Sayın Erdoğan yeni anayasadan söz etti. Uzun zamandır dillendiriyor. İyi de mevcut anayasaya uymayan, kanunları tanımayan, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan bir iktidar; yeni anayasa yapsa ne olur, yapmasa ne olur? Zaten kendini hukukla, kuralla bağlı hissetmiyorken yeni kurallar getirse ne olur? Hâlâ AİHM kararlarına uyulmuyor. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Hükümet seçimlerden evvel kamuda işe alımlarda mülakatları kaldıracağını söylemişti. Ne oldu? Kaldırmadı. Bugün mülakat uygulamasıyla beraber haksızlıkların, kayırmacılığın devam ettiğini üzülerek görüyoruz. Gerçekten üzülüyorum. Tertemiz gençlerimizin hakkı yeniyor. Bu düzene son vermek hakkın tesliminin gereğidir. İlk 100 günde kadına yönelik şiddetle ilgili veya kadın istihdamıyla ilgili önemli bir adım görmedik. Sürekli olarak kadın meselelerinde ülkeyi geriye götürebilecek adımların tedirginliği yaşanmakta. Çevre konusunda yapılanlar, yapılabileceklerin yanında çok çok zayıf kaldı. Sağlıkta mevcut sorunlar devam ederken, bazı hastanelerde ve branşlarda randevu kuyruklarının gittikçe uzadığını görüyoruz. Türkiye’nin en iyi dönemlerinde çok sık vurgu yaptığım iki konu eğitim ve hukuk. Dünyada eğitim sistemlerinin sorgulandığı, yeni arayışlar içine girildiği bir zamandan geçiyoruz. İktidar biliyorsunuz seçimden evvel gençlere çok güzel bir vaat verdi. 'Bir defaya mahsus gençlere cep telefonu ve bilgisayar alımlarında vergi muafiyeti sağlanacak' dediler. Sonra baktık, muafiyet sağlanan ürünlerle ilgili kısıtlamalar getirildi. Gençlerimizin tercih özgürlüğü yok.
ÇİFTÇİNİN KULLANDIĞI MAZOTA ZAM: Seçimlerden önce mazotun litre fiyatı 20 lira iken bugün itibarıyla 40 liranın üzerinde. Bu ne demek biliyor musunuz? 100 günde yüzde 100’den fazla artış demek. Mazot yüzde 100 arttı, hükümet mısırın fiyatını sadece yüzde 5 artırdı. 5,70’den 6 liraya çıkardı. TMO’da randevu kuyruğu olduğu için çiftçimiz piyasada mısırı 5 liraya satmak zorunda kalıyor. Buradan iktidara derhal yapması gerekenleri söylüyorum, çiftçinin kullandığı mazotun ÖTV’sini iade edin. Çiftçiye elektriği, normal tarifeden değil, daha ucuza verin. Kredilerin geri ödenme zamanını ürün hasat dönemine göre belirleyin. Tarımsal mikro kredilerde KGF uygulaması yaygınlaştırılsın. Tarımsal desteği çiftçimize önceden açıklayın. Ödemesini de aynı yıl içinde yapın. Çiftçiye ‘Sen yeter ki üret’ diyorsanız, üretim maliyetleri, alım fiyatları ve dünya fiyatları arasında çiftçiyi zarar ettirmeyecek şekilde bir denge kurmak lazım. Tüm bunları yapın, sonra marketlerdeki, pazardaki fiyatları görün. Asıl gıda enflasyonuyla mücadele budur. Maliyetleri aşağı çekeceksiniz ki, hem çiftçinin yüzü gülsün, hem de vatandaş gıda ürünlerini daha ucuza alabilsin.
"ARKADAŞLARA TAVSİYEM DOĞRULARIN MÜCADELELERİNİ VERMELERİ"
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Babacan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın kıdem tazminatının fona devriyle ilgili açıklamasına ilişkin "Kıdem tazminatından yararlanabilen vatandaşlarımız oluyor ama yararlanamayanların da sayısı oldukça yüksek. Hükümet sendikalar aynı zamanda sendikasız çalışanlarında temsilcileriyle beraber bu konunun ele alınması gerekiyor. Çalışanın hakkını korumayı gözeten bir yaklaşım söz konusu olursa karşılıklı bir anlayışla bu sorunun çözülebileceğine inanıyorum. Kıdem tazminatı fonu da eskiden beri tartışılan bir kavram. Burada önemli olan sosyal tarafların mutakabat arayışı, yoksa teknik çözüm çok" dedi.
Babacan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in ekonomi politikalarına ilişkin tutumuna ise "Benim arkadaşlara tavsiyem. Doğru noktada durmaları doğruların mücadelesini vermeleri, yanlışlara itiraz etmeleri, yanlışların içinde de asla olmamaları" değerlendirmesini yaptı.
Babacan, “Seçimden önce yaptığınız bir konuşmayı izlettiniz. ‘Erdoğan’ın gelmesi zam yağmuru gelmesi demektir’ diyordunuz. Bugün basın toplantısının başında da Merkez Bankası’nda yapılan kadro değişikliklerinin olumlu yönde atılan atımlar olduğunu söylediniz. Sizce de bunlar biraz çelişmiyor mu? Tam da o zam yağmurunu yaratan kadrolar o olumlu yönde atanan kadrolar değil mi sizce de? Ya da Merkez Bankası’na atanan Hafize Gaye Erkan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bağımsız bir adım atabileceğini düşünüyor musunuz” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“YENİ KADRO, ESKİ KADROYA GÖRE DAHA YETKİN BİR KADRO”
“Yeni kadroların yetkinliğidir. Biz şuna bakıyoruz. Gidenlere ve gelenlere bakıyoruz. Eğer gelenler gidenlerden yetenek ve bilgi birikimi olarak bir tık daha iyiyse bu olumlu bir değişme, diyoruz. Biz daha farklı, bambaşka bir kadroyu oraya koyardık, onu da söyleyeyim. Ama yeni kadro, eski kadroya göre daha yetkin bir kadro göreli olarak. Çok daha iyisi olabilirdi, o ayrı. Zamlara Merkez Bankası karar vermiyor. Zamlara bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan karar veriyor. Hiç kimse bu ülkede bir akaryakıt fiyatını, vergi artışının Cumhurbaşkanı’ndan habersiz olabileceğini düşünmesin. Dolayısıyla Merkez Bankası zam yapmıyor, zammı yapan Cumhurbaşkanı. Ya kendi yapıyor bizzat ya da kendi bilgisi dahilinde yapılıyor.
“‘MERKEZ BANKASI BAŞKANI 5 YILLIĞINA ATANIR VE CUMHURBAŞKANI BİLE GÖREVDEN ALAMAZ’ DİYE BİR KANUN DÜZENLEMESİ OLURSA BİZ MERKEZ BANKASI’NIN GERÇEKTEN BAĞIMSIZ OLDUĞUNA İNANIRIZ”
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ancak ‘Merkez Bankası Başkanı 5 yıllığına atanır ve Cumhurbaşkanı bile görevden alamaz’ diye bir kanun düzenlemesi olursa biz Merkez Bankası’nın gerçekten bağımsız olduğuna inanırız. Aksi halde, her an tek bir imzayla görevden alınabileceğini bilen bir Merkez Bankası Başkanı, Para Politikası Kurulu üyeleri asla bağımsız çalışamaz. TCMB, TÜİK, BDDK olsun bu kurumların da 5 yıllığına görevlendirilen ve görevlendirildikten sonra tek bir imzayla asla görevden alınamayan bir yapıya kavuşturulduktan sonra ancak bağımsız olur. Başka türlü bağımsızlıktan bahsetmek mümkün olmaz.”