CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer; Anayasa Mahkemesi’nin iki kez hak ihlali kararı vermesine rağmen tahliye edilmeyen milletvekili Can Atalay ve Gezi Davası tutukluları ile cezaevinde görüştü. TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Atalay’ın “Ortada bir devlet krizi var. Ve bu devlet krizinin çözülmesi; iktidarı ile muhalefeti ile kurumları ile herkesin sorumluluğudur. Bir kırılma anındayız. Zaten yoğun bakımda olan demokrasimizden yana olan, hukuk düzeninin zerresine sahip çıkmak isteyen tüm politik ve toplumsal kesimlerin tutum alması tarihsel bir sorumluluktur” mesajını aktaran Çakırözer, “Can Atalay’ın içeride geçirdiği her dakika, bu darbenin daha da ağırlaşmasıdır” dedi.

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Çakırözer, şunları söyledi:

“Türkiye’de cezaevlerinde gazeteciler, aydınlarımız, Türkiye’nin yetiştirdiği insanlar haksız, hukuksuz yere özgürlüklerinden mahrum bir şekilde yeni yıla girecekler. Buraya Silivri Cezaevi’nden, Bakırköy Cezaevi’nden geliyorum, dün oradaydım. Gezi Davası tutukluları Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve Osman Kavala’yı ziyaret ettim.

Osman Kavala, altı yılını doldurdu. Yedinci kez yeni yıla cezaevinde girmek durumunda. Tayfun Kahraman, Atalay, Özerden ve Mater de 612 gündür cezaevindeler.

Sayın Can Atalay’ın seçilmesinin üzerinden 227 gün geçmesine rağmen cezaevinde tutuluyor. Hatay halkının oyları ile Meclis’e gönderildi. Anayasa Mahkemesi, iki kez karar verdi, hak ihlali olduğuna ve bir an önce salıverilmesine gerektiğine… Ancak büyük bir anayasal darbe ile karşı karşıya olduğumuz için yerel mahkeme ve Yargıtay, Can Atalay’ın çıkmasına karşı bir tutum içindeler.

Dün kendisi ile görüştüğümde, doğal olarak o da kararlar sonrasında bir an önce özgürlüğüne kavuşmak, gelip Meclis’te yeminini ederek hizmet etmek, bizler gibi milletin hizmetinde çalışmak arzusunda.

Dediği şuydu, ‘Ortada bir devlet krizi var. Ve bu devlet krizinin çözülmesi; iktidarı ile muhalefeti ile kurumları ile memlekete karşı sorumluluk duyan herkesin sorumluluğudur. Bir kırılma anındayız. Zaten yoğun bakımda olan demokrasimizden yana olan, hukuk düzeninin zerresine sahip çıkmak isteyen tüm politik ve toplumsal kesimlerin ayrı ayrı ama mutlaka ortak bir tutum alması, tarihsel bir sorumluluktur’ diyerek, hepimize düşen bir sorumluluğu hatırlattı.

Ben de burada bir kez daha; bu, Anayasaya yönelik, Cumhuriyetimize yönelik darbe girişimine karşı başta TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, onunla sınırlı değil, anayasal kurumların hepsine çağrıda bulunuyorum: Can Atalay’ın içeride geçirdiği her dakika, bu darbenin daha da ağırlaşmasıdır. Bir an önce Anayasa Mahkemesi’nin kararları doğrultusunda özgürlüğüne kavuşması için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.

Tayfun Kahraman’ın, Türkiye’ye mesajı var: ‘2024 artık birbirimize daha güvenle bakabildiğimiz ve anlayabildiğimiz bir yıl olmalı. Yeni yılın artık kutuplaşmalardan değil, haksızlıklardan, hukuksuzluklardan değil; bir aradalığımızdan bahsettiğimiz bir yıl olması ve bunu sağlayacak bir ortama çok ihtiyacımız var. Umarım 2024’te bu ortamı hep birlikte yaratacağız’ diye demir parmaklıklar arkasında tutulduğu Silivri zindanındaki umudunu, 85 milyon ile paylaşıyor.

Osman Kavala, yine Bakırköy Kadın Kapalı Kadın Cezaevi’nde ziyaret ettiğim belgeselci Mine Özerden, film yapımcısı Çiğdem Mater… Onlar da aynı şekilde 2024 yılına en başta adalet isteyerek, özgürlük isteyerek; sadece kendileri için değil tüm Türkiye için demokrasi isteyerek yeni yıla giriyorlar. Onların dört duvar arasında özgürlüklerinden mahrum bir şekilde yeni yıla giriyor olması, Türkiye’nin başlı başına bir büyük ayıbıdır.

Sadece İstanbul’da değil, Ankara’da Sincan cezaevinde de haksız hukuksuz şekilde özgürlükleri elinden alınan meslektaşlarımız var: Ajans Muhbir twitter sayfasının kurucuları Süha Çardaklı 100 gündür, Serkan Kafkas 70 gündür tutuklu. Attıkları tweetler nedeniyle, bu tweetler haber. Biliyorsunuz, Adalet Bakanı, bütçe görüşmelerinde, ‘cezaevinde gazeteci yok’ demişti. Süha Çardaklı bizzat basın kartını da göstererek cezaevinde olduğunu ifade etti. Serkan Kafkas da yine ‘bal gibi gazetecilik yapıyoruz’ dediler ve Ajans Muhbir twitter sayfasının görüntülenme sayısını söylediler, ben inanamadım, ayda 500 milyon kez görüntülendiğini söylediler. Bu bizzat vatandaş gazeteciliğidir. Gerzekten gazetelerle, internet siteleriyle erişemediğimiz rakamlar bunlar. Yaptıkları haberlerin ne olduğunu da anlattılar: Anadolu Ajansı’nın, TRT’nin, kaymakamlıkların yaptıkları bazı açıklamalar, bazen de üstü örtülmeye çalışılan açıklamalar… Ne hakkında, Suriyeliler hakkında. Bu insanların Türkiye’de yarattığı kriminal hadiselerin haberini yaptıklarında, bunu haberleştiren basın organlarının haberlerini tekrar paylaştıklarında iktidarın bundan rahatsız olduğunu söylediler. Tamamen siyasi yönlendirme ile cezaevinde tutulduklarını söylediler. İktidarın hem Suriyelileri burada tutarak, bunun karşılığında Avrupa’dan para olarak bu tutumu sürdürmekten memnun olduğunu; ama bunun haber yapılmasını da istemediğini ve bunu yaptıkları için cezaevine aldıklarını söylediler… 3 Ocak’ta, duruşmaları var. Onlara destek, onlarla dayanışma çağrısında bulunuyorum. Çünkü cezaevinde yatmalarının tek gerekçesi; düşünceleri, düşüncelerini ifade etmeleri.

“SAĞLIK RAPORLARINA RAĞMEN CEZAEVİNDELER”

Çakırözer, Sincan Cezaevi’nde hasta ve ileri yaştaki 28 Şubat Davası’nda yargılanan eski komutanlar Fevzi Türkeri, Cevat Özkaynak, Yıldırım Türker, Erol Özkasnak’a ziyaretlerin ardından, komutanlara yaşatılan hukuksuzluklara dikkat çekti. Çakırözer şunları aktardı:

“Bu 4 komutan ve Buca Cezaevi’nde tutuklu Çetin Doğan tam 863 gündür cezaevindeler. Bu komutanlar nasıl cezaevine girdiler?  FETÖ’cü hakim ve savcıların açtığı davalarda önce gözaltına alınıp tutuklandılar, sonra tahliye edildiler. Savcı ve hakimlerin FETÖ’cü olduğu ortaya çıkınca. Bu hukuksuzluk daha sonra ‘28 Şubat ile hesaplaşılacak’ diye devam etti ve komutanlar yeniden cezaevine konuldu.

FETÖ bağlantısı olan savcı ve hakimlerin yargılaması ile cezaevine girdiler. Haklarında olan lehte deliller işleme konulmadı ve onlara ceza yağdırdılar. Şimdi bu hukuksuzluğun üzerine başka bir hukuksuz yaşıyorlar.  Komutanların yaşları 78 ile 83 arasında. Her birinde daha önce Adli Tıp Kurumu’ndan verilmiş olan ‘cezaevinde kalamaz’ raporları var. Kendileri ile görüştüğümde hepsi bypass olmuşlar, cezaevinde girmeden önce olan tansiyon, kolesterol gibi hastalıkları artmış. Cezaevinde böbrek taşı düşürenler, kemik erimesi ile karşılaşalar olmuş. Stent takılanlar var. Vural Avar’ın ölümünden sonra Adalet Bakanlığı genelge yayınladı. Cezaevlerinde bulunan, sağlık durumu uygun olmayan tutuklu ve hükümlülerin cezalarının geri kalan bölümünü evlerinde tamamlayabilmelerine ilişkin bir genelgeydi. Bu genelge sonrası 5 komutan Adli Tıp Kurumu’na gönderildiler ve Nisan ayında raporlarını aldılar. 7 aydır ellerinde ‘cezaevinde duramaz’ diye raporları var. Ama cezaevinde tutuluyorlar.”

Çakırözer, komutanlar cezaevinde tutulurken, genelge kapsamında cezaevinde tahliye edilen isimlere de dikkat çekerek şunları söyledi:

“Komutanlar cezaevinde tutulurken, bu genelge gerekçe gösterilerek ‘mezar evlerde’ günahsız insanları işkence ile öldürülen Hizbullah davası sanığı 71 yaşındaki Mehmet Emin Alpsoy Cumhurbaşkanınca affedildi. Saadet Partili sandık görevlilerini katleden 75 yaşındaki Hacı Sülük, Sivas’ta yazarları diri diri yakan 75 yaşındaki Hayrettin Gül’ün hapislikleri hasta ve yaşlı diye hızla kaldırıldı. Ama ellerinde bir değil, iki kez alınmış rapor olan eski komutanlar cezaevinde tutuluyor.

Buradan bir kez daha onlara yaşatılan bu haksızlık üstüne haksızlığın artık son bulmalıdır. Bir an önce cezalarının kalan kısmının evlerinde çekmelerinin önü açılmalıdır. Benzer hata bir yıl önce yapıldı ve Vural Avar cezaevinde yaşamını yitirdi. Eğer bu isimlerden hayatını kaybeden olursa bunun sorumlusu bu genelge ve raporlara rağmen bile bile bu insanları cezaevinde ölüme mahkûm edenlerdir. Bu insanları yeni yıla cezaevinde bu sağlık koşullarında sokmayın.”

 

Kaynak: anka