Yerel

İHD İskenderun: Akan Kan Dursun Barış Hemen Şimdi!

İnsan Hakları Derneği İskenderun Şubesi 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı.

İnsan Hakları Derneği İskenderun Şubesi 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı.
İHD İskenderun Şube Eşbaşkanı Ayten Kılınç tarafından okunan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi. 
“Dünyanın bir çok yerinde çatışmaların savaşların yaşandığı insanlık adına büyük utançların katliamların yaşandığı bir dönemdeyiz. Böyle bir ortamda barışı haykırmak için buradayız.
Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği ve 2. Dünya Savaşı’nın başladığı tarih olan 1 Eylül Dünya Barış Günü olarak kutlanmaktadır. Birleşmiş Milletler, dünya barışının tesis edilmesi konusunda üzerine düşen görevini yerine getirmese de 19 Aralık 2016 tarihinde, Barış Hakkı Bildirisi kabul ve ilan ederek barış hakkının bir insan hakkı olduğunu tüm üye ülkelere hatırlatmıştır.  Yine Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi de 22 Haziran 2017 tarihinde verdiği karar ile “barış hakkının tüm üye ülkeler tarafından desteklenmesi” gerektiğinin altını çizmiştir. 
İnsan Hakları Derneği olarak benimsediğimiz temel yaklaşım, barışın, insan hakları ve özgürlüklere dayalı oluşudur. İnsanlar arasındaki her türden eşitsizlik, hakların ve özgürlüklerin tanınmayışı, savaşların ve çatışmaların temel sebebidir. Bu nedenle İHD olarak her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun barışın, haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncesindeyiz.
Barış gününü kutladığımız bugün dünyanın birçok yerinde bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar devam ediyor. Filistin’de yaşanan insanlık dramı, Rusya’nın Ukrayna işgali ile devam eden savaş büyük acılar üretmeye, Libya ve Suriye iç savaşı yüzbinlerce insanın yerinden edilmesi her gün yüzlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olmaktadır. Filistin’de İsrail Devleti ve radikal gruplarla başlayan çatışma bütün Ortadoğu hatta dünyayı saracak bir yangına dönüşmüştür. Dünya halkları yaşanan katliamları kanıksamaya başlamış ve Uluslararası kurumların yetersizliği güçlünün zayıfı ezdiği bir ortamı yaratmıştır.
 Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu tarihten bu yana geçen bir asırlık süre zarfında başta Kürtler olmak üzere toplumun tüm farklı etnik, dini ve cinsiyet gruplarını dışlayıcı politikalar izlemiş, toplumsal barışını tesis edememiştir. Özelikle Kürt meselesinin demokratik yol ve yöntemler ile çözülememesinin bir sonucu olarak yaklaşık 40 yıldır devam eden çatışmalı süreçte başta yaşam hakkı olmak üzere en temel insan hakları sürekli ve sistematik olarak ihlal edilmiştir. Devlet, toplumdan gelen temel hak ve özgürlüklerin tanınması talebine karşı aşırı güvenlikçi politikalarla cevap vererek meselenin çözümünden uzaklaşmış, bu durum Türkiye toplumunun kutuplaşmasına neden olmuştur. 
İnsan hakları savunucuları olarak son yıllarda herkesin yaşamını doğrudan etkileyen çatışma ortamına karşı barışçıl çözümler üretmemize ve taleplerde bulunmamıza rağmen, siyasi iktidar çözümsüzlükteki tavrını devam ettirmektedir. Maalesef ki iktidarın sürekli öne sürdüğü çatışma, çözümsüzlük ve savaş ortamı toplum üzerindeki baskıyı da beraberinde getiriyor. Örgütlenme özgürlüğü ve ifade özgürlüğü büyük baskı altında. İnsanlar sadece fikirlerini açıkladıkları için yargı eliyle büyük cezalar alıyor ve tutuklanıp hapishanelere konuluyor. Örgütlenme özgürlüğü hiçbir dönemde olmadığı kadar ihlal ediliyor.  Sivil siyasetçiler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, sanatçılar birçok insan sadece iktidardan farklı düşündükleri için hapishanelerde tutuluyor veya ülkeyi terk etmek zorunda kalıyorlar. 
İktidarın devam ettirdiği Kürt Meselesindeki çözümsüzlük politikasının etkilediği bir diğer alan da ekonomidir.  Toplumun büyük bir kesimi açlık sınırının altında yaşamlarını devam ettirirken, savaş politikalarına milyarlarca dolar harcanmaktadır. Türkiye’de uzun bir süredir devam eden ekonomik krizin en önemli etkilerinden olan güvenlik ve savaş harcamalarının yurttaşların ihtiyaçları doğrultusunda harcanması, toplumun refah seviyesini yükselteceği şüphesizdir. Ayrıca 2015 yılından sonra tekrardan başlayan çatışmalı süreç ve arkasından gelen 2016 darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal rejimi ile ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlaller aynı zamanda KHK’larla işten atılmaları da beraberinde getirdi. Binlerce insan KHK’lar sonucunda mesleklerinden çıkarılarak çalışma hakları ellerinden alındı. Bugün hala haklarında herhangi bir mahkûmiyet hükmü olmayan binlerce kişi kamu görevine dönememekte ve aileleri ile beraber sağlıksız koşullar içinde hayatlarını idame etmeye çalışmaktadırlar.
İnsan hakları savunucuları olarak 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle bir kez daha barış isteğimizi yüksek sesle dile getiriyoruz. Topluma dayatılan tekçilik, ırkçılık, milliyetçilik, ötekileştirmenin ve nefret dilinin son bulması için iktidarı insan haklarına dayalı barışçıl politikaları uygulamaya ve Türkiye’nin toplumsal barışına uyguladığı tecrit politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz. İnsan Hakları Savunucuları olarak barışın tesis edileceği ana kadar mücadele etmeye devam edeceğimizi tüm kamuoyuna duyuruyoruz.” 
   Foto-Haber:Nezahat Fırıncıoğulları