Yerel

“Kadın Cinayetleri: Sessiz Çığlıkların Yankısı“

Samandağ’da kadınlar, artarak devam eden kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete tepkilerini basın açıklamasıyla dile getirdi.

Samandağ’da kadınlar, artarak devam eden kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete tepkilerini basın açıklamasıyla dile getirdi.
Açıklamada kadınlar, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu’nun önemine vurgu yaptı.
Samandağ Kadın Dayanışma Derneği ve Samandağ Kadın Yaşam Merkezi tarafından ortak yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi.
“Kadın cinayetleri her geçen gün artarken, toplumun vicdanı derin bir yara alıyor. Her kaybedilen hayat, sadece bir kadının değil; bir annenin, bir kız kardeşin, bir evladın, bir arkadaşın, bir insanın sonsuza dek susması demek.
Katledilen kadınlar istatistiklerde soğuk birer sayı gibi gözükse de bu sayıların ardında yok edilen hayatlar, sönen umutlar ve geride kalanlara tarif edilemez acılar bırakıyor. Kadınlar, her sabah “Bugünü de bir erkeğin sözlü ya da fiziksel şiddetine maruz kalmadan atlatabilir miyim?” korkusuyla yaşıyor.
İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası belgeler, kadınların şiddetten korunması için devletlere yükümlülükler getirirken, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da Türkiye’de kadına yönelik şiddetin önlenmesi adına kritik bir yasal dayanak oluşturuyor. Ancak bu kanunların etkin uygulanmaması, kadınların her gün hayatta kalma mücadelesi vermesine yol açıyor. Şiddeti önlemede ve şiddet mağdurunu korumada devletin yükümlülükleri vardır ve bu sorumluluk anayasanın 10. Maddesinin 2. fırkasında “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçirilmesi ile yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” der. Ayrıca pozitif ayrımcılığa vurgu yapar. Sadece bu kanunun bile gerektiği şekilde uygulanması kadınları korumada etkilidir. Ancak ne yazık ki kadınlar katledildiği zaman yasaların uygulanmasına odaklanmak yerine; ‘tek başına dışarıdaymış, nasıl giyinmiş, soyu-sopu, dini ırkı neymiş gibi magazinleştiren söylemlerle karşılaşıyoruz.
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelenin temeli niteliğinde olup, şiddeti önlemek, mağdurları korumak ve failleri cezalandırmak için devletlerin kapsamlı adımlar atmasını zorunlu kılmaktadır. Ne yazık ki Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi, kadınların yaşam hakları üzerindeki tehdidi daha da artırmıştır. 
Diğer yandan, 6284 sayılı Kanun kadına karşı şiddeti önlemek ve mağdurları korumak amacıyla hayata geçirilmiş olsa da uygulamadaki yetersizlikler ve denetimsizlikler, kadınların korunamamasına neden olmaktadır. Adaletin ağır aksak ilerlediği, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmadığını her fırsatta söyleyen bir yönetim anlayışında, koruma kararları delik deşik edilirken, kadınlar  koruma altındayken bile hayatlarından oluyor. “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” dememize rağmen, birer birer eksiliyoruz.
Bu ölümleri durdurmak için ayrımcılığı önlemek, kadınlar ile erkeklerin eşit olduğuna inanan toplumsal  politikaları hayata geçirmek, var olan kanunları eksiksiz uygulamak, evde . işte, okulda, sokakta  uğradığımız eşitsizliklere dikkat çekmek  ve toplumsal tepkiler vermek gerekiyor. Çünkü her sessizlik, şiddete bir davetiye, her kayıtsızlık, yeni bir kayba kapı aralıyor.
Kadın cinayetlerine dur demek, toplumsal bir sorumluluk ve vicdani bir borçtur. İstanbul Sözleşmesi yaşatır; 6284 sayılı Kanun ise korur. Bu iki yasanın tam anlamıyla uygulanmadığı her gün, bir kadının yaşam hakkı elinden alınıyor. Artık kaybetmeye tahammülümüz yok. Yeter! Kadınların yaşam hakkı tartışma konusu değil, temel bir insan hakkıdır.” 
Haber: Neslihan Sağaltıcı